Geçtiğimiz günlerde 2 önemli olayı birlikte yaşadık, 1-7 Mart Deprem Haftası ve 8 Mart Dünya Kadınlar Günü..
Aslında ortak paydası oldukça fazla bu sene bu 2 anlamlı günün. Geçtiğimiz yıl yaşadığımız depremin yaraları henüz sarılmamışken, deprem bölgesindeki hem yaşanabilecek tüm mağduriyeti yaşayan özellikle kadınlar hem de yine ayakta kalıp yaşamaya ve yaşatmaya direnen de kadınlar sanırım bu seneki kadınlar gününün en anlamlı simgesi olacaktır.
adınlar sadece yaşadıkları coğrafyanın kaderini değil dünyanın her yerinde onlara uygulanan her türlü negatif ayrımcılığa karşı tüm dirençleri ile hem iş yaşantısında hem de kendi yarattıkları dünyalarında oldukça savaşçı bir şekilde ayakta kalmaya çalışmaktadırlar. çalıştıkları sektör ne olursa olsun her daim bir erkekten çok daha fazla sorumluluk ve iş yükü ile çünkü bir kadın çoğu zaman sadece bir çalışan olmayıp aynı zamanda hem anne, hem eş hem de ev kadını rolü ile çok da eşit olamayan şartlarda maalesef çoğu zaman erkeklerden daha düşük aldıkları emeklerinin karşılığı ile var olmaya çalışmaktadır.
Halbuki çağdaş toplumlardaki en önemli unsur o toplumdaki kadınların mevcut yaşamda ne kadar var oldukları ile ölçülebilir.
Hepimiz aynı okullardan mezun, eşit şartlarda eğitim almış bireyler olarak gerek iş yaşamında gerekse sosyal hayatın içerisinde kadın erkek ayrımından vazgeçip “O işi yapabilecek bilgi ve beceriye sahip mi?” duygusundan yola çıkmalıyız. Bir toplumun her alanda yükselmesinin yaşam medeniyetinin artmasının o toplumdaki kendi ekonomik özgürlüğüne sahip kadınlar ve onların yetiştirdiği çocuklar ile mümkün olacağına inanmalıyız. Sektörel ayrımcılıktan uzak, yaşamın varoluş temelini oluşturan hayatı varlıkları ile güzelleştiren tüm kadınların Kadınlar Günü’nü kutlarım.