Kültür ve tabiat varlıklarının korunması, Devletin temel görevlerinden biridir. Anayasa koyucu, buna yönelik olarak gerekli teşkilatlanmayı kurma ve gereken tedbirleri alma görevini Devlete yüklemiştir. Devlet, taraf olduğu uluslararası anlaşmalarda yer alan yükümlülüklere bağlı olarak da kültür ve tabiat varlıklarının korunmasında tedbir almak durumundadır.
Kültür ve tabiat varlığı olarak korunması gereken bir taşınmaz söz konusu olduğunda, öncelikle durumun tespiti, sonrasında ise tescili gerekir.
Kültür varlığı kavramı, kanun koyucu tarafından Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununda, “tarih öncesi ve tarihi devirlere ait bilim, kültür, din ve güzel sanatlarla ilgili bulunan veya tarih öncesi ya da tarihi devirlerde sosyal yaşama konu olmuş bilimsel ve kültürel açıdan özgün değer taşıyan yer üstünde, yer altında veya su altındaki bütün taşınır ve taşınmaz varlıklar” olarak tanımlanmıştır. Milli kültürün somut kaynakları ve örnekleri olarak bu değerlerin korunması, milli benliğin korunması anlamına gelir.
Taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının korunması çalışmalarını yürüten uzmanların, görevlerinde gerekli özeni göstermeleri zorunluluğu getirilmiştir.
Taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının tespiti çalışmalarında yeterli teknik donanım, uzman personel ve ekonomik kaynak ayrılması gerekir.
Tescilli yapılar içinde sivil mimarlık örneği olarak tanımlanan ve Coğrafi olarak orta, batı ve kuzey Anadolu’ya yayılan geleneksel ahşap yapıların, tescilli sivil mimarlık örneklerinin yaklaşık %40’ını oluşturduğunu varsayarak, yaklaşık 20.000 adet tescilli geleneksel ahşap konutun var olduğu söylenebilir.
Sadece plancı, sanat tarihçisi, mimar ve arkeologların mesleki ilgi alanıyla sınırlı görülen bu konu, mühendislik bilimlerinden, Ağaç İşleri Endüstri Mühendisleri ve Orman Endüstri Mühendislerinin de konuya dahil edilmelerini ve katkısını gerektirir..
Yasal açıdan bir yapının statik yeterliliği ile ilgili imza yetkisi sadece inşaat mühendislerine aittir. Bu süreç inşaat mühendislerinin, bir yapının olduğu gibi yerinde tutularak korunmasından, kısmi müdahalelerle onarımına kadar farklı koruma uygulamaları için teknik bilgi ve deneyime sahip olmalarını gerektirir.
Halbuki ülkemizde inşaat mühendislerinin eğitim ve uygulama sürecinde daha çok betonarme yapım tekniği konusunda uzmanlaştıkları, geleneksel ahşap karkas yapıların yapım/onarım teknikleri, statik özellikleri ve dayanımlarının saptanması gibi konularda piyasa taleplerinin de az olması sebebiyle daha sınırlı bir deneyime sahip oldukları bilinmektedir.
Bu durumun en önemli sebeplerinden biri kuşkusuz inşaat mühendisliği eğitiminde geleneksel yapım tekniklerinin kapsamlı bir biçimde yer almamasıdır. Bazı bölümlerde ahşap ile ilgili seçmeli dersler verilmekle birlikte, korunması gerekli kültür varlığı olarak tanımlanan ve günümüz tekniklerinden farklı özelliklere sahip geleneksel yığma ve özellikle ahşap karkas yapıların yapım/onarım teknikleri, statik özellikleri ve ahşap dayanımlarının saptanması gibi konularda inşaat mühendisliği disiplininde uzmanlık veren kurumlar mevcut değildir.
Tarihi bir yapının statik özelliklerinin saptanması ve daha sonrasında da restorasyon, rekonstrüksiyon ile ilgili isteklerde bu bilgi eksikliği ile raporlar hazırlanmakta ve yapılan işlemler dört dörtlük olamamaktadır.
Türkiye’deki koruma pratiğinde İnşaat Mühendislerinin, daha çok ekonomik fizibilite öngörüleri ve ahşap yapılara karşı eksik bilgilerle hazırladıkları ve genellikle teknik açıdan yetersiz olan bu raporlara dayanarak “maili inhidam” (bir binanın yıkılmaya meyilli olduğunu gösterir statü) gerekçesi ile yıkılan ahşap yapı sayısı giderek artmaktadır. Daha önce basına yansıdığı için burada aktarılmasında sakınca görmediğim Latife Hanım Köşkü bu örneklerden biridir.
İstanbul Ayazpaşa’da bulunan köşkle ilgili, uzun yıllar süren “çabalarla” yıkım kararı alınmış, yerine yapılacak yeni bir apartman projesi ilgili kurul tarafından onaylanmış, daha sonra mahalle sakinleri tarafından açılan bir dava ile yapının yıkımdan önce “maili inhidam” durumunda olmadığı saptanmış ve yıkım kararı verenler hakkında hem kamu davası açılmış ve hem de bu kişilere meslek odaları tarafından belli sürelerle meslekten men cezası verilmiştir. Söz konusu inşaat ise 7 yıl süren davadan sonra durdurulmuştur. Sonuçtan genel olarak kimsenin yarar sağlamadığı söylenebilir. Büyük rant sağlayacak olan mal sahibi, tamamlanma aşamasında olan yapıyı durdurmak zorunda kalmış ve yasal olarak yeni çözüm üretene kadar o parselde hiçbir fiziki müdahale yapamaz duruma gelmiştir. 7 yıl süren dava sırasında ve yıkımla, yeniden yapıma harcadığı kaynakları geri alması mümkün değildir. Pek çok meslek adamının sicili bu dava sonucunda yara almıştır. Devlet yıllar süren davalarla uğraşmış ve hepsinden önemlisi Latife Hanım köşkü yok olmuştur.
5531 Sayılı kanuna göre; Ağaç İşleri Endüstri Mühendisleri ve Orman Endüstri Mühendisleri, evlerin ahşap bölümleri ve ahşap yapıların tüm aşamalarında yetkilidirler. Koruma alanında ahşap konusunda en azından eğitim görmüş teknik uzmanlar olarak, ortak çözümler üretmek mecburiyeti vardır ve ileride kanuni sıkıntılara sebep olmamak için de gereklidir.
Kanunun işlediği günlerin hepimizin hayatını kolaylaştırdığını göreceğimiz dönemler dileyerek, hepinize sağlıklı günler diliyorum, sevgili okurlarım.