Son birkaç yıldır hem dünyanın hem de ülkemizin üzerinde adeta kara bulutlar dolaşıyor. Kovid pandemisi, Ukrayna savaşı, hammadde sıkıntısı, tedarik zincirindeki kırılmalar, çip krizi, gıda krizi, ekonomik sıkıntılar, orman yangınları, seller ve nihayetinde Kahramanmaraş depremi dengeleri iyiden iyiye bozdu maalesef.
Uzun zamandır durgun giden inşaat piyasasında da morallerin iyi olduğunu söylemek zor. Elbette iş var ama büyümek için, yatırım yapmak için yeterli değil.
Önümüzdeki günlerde ülkemizde gerçekleşecek cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimi ve ardından geleceği beklenen döviz ile ilgili anormal yükseliş söylentileri piyasayı kilitleme noktasına getirdi. Hem bireysel hem de kurumsal anlamda bankalar kredi musluklarını hepten kapamış durumdalar. Sebep olarak ise bir yandan enflasyon ile mücadele kapsamında aşırı tüketimi kontrol altında tutmak bir yandan da Türk Lirası kredi kullanarak döviz alınmasını önlemek olduğu söyleniyor. Makul sebepler olsa da piyasanın olağan akışını bozmaya yeterli oluyor.
Elli binin üzerinde vatandaşımızı yitirdiğimiz, binlerce insanımızın yaralandığı ve yüzbinlerce binanın yıkıldığı deprem bölgesinde şimdi yaraları sarmak için başta devletimiz olmak üzere herkes seferberliğe girişmiş durumda. Keşke hiç yaşanmasaydı ve insanlarımızın birinin bile canı yanmasaydı. Ancak uzmanların da dediği gibi depremin olmamasını dilemek yerine hazırlıklı olmamız gerekiyor.
Yıkılacak ve yerine yenisi yapılacak binalar inşaat sektörü için bir can suyu olacak gibi görünüyor. Cumhurbaşkanımızın açıkladığına göre bölgedeki zararın toplam maliyeti 100 milyar doların üzerinde ki bunun büyük kısmı da inşaat maliyetlerinden kaynaklanıyor. Şimdi bir an önce evsiz, işsiz, okulsuz, hastanesiz kalan vatandaşlarımız için yeni binalar inşa etme ve deprem mağdurlarına kavuşturma zamanı. Seçimlerin ardından inşaat sektörü için hızlı bir dönemin başlayacağını öngörmek için kahin olmaya gerek yok. Sektör hazır, başlamak için düdüğün çalmasını bekliyor.