Türkiye’ye uçakla 4.5 saat uzaklıkta olan İspanya’nın başkenti Madrid’i tanıtacağım sizlere. (Bu arada artık günde 25 bin-30 bin adım atamadığımı fark ettim. ) Daha havaalanında insanların nezaket ve saygı ile dolu tavırlarından etkilenmeye başlıyorsunuz. Madrid kenti içine, (pek çok gelişmiş Avrupa şehri gibi ) dizel ve benzinli araç giremiyor. Şehir içinde sadece elektrikli araçlar seyahat edebiliyor. Madrid kentinin tamamında motor sesi yok. Korna sesi yok, bağrışma, çağrışma yok. Kentin yeraltı tamamen metro istasyonlarıyla dolu ve birbiriyle ilintili. Yerin altı böyle grift ve bağlantılı olunca çok da taksiye ihtiyaç duyulmuyor. Şehrin pek çok mahallesinde kat planları 5 kat. Alt katları dükkan, üst katları da daire. Demir işleri ve ferforjecilik çok gelişmiş. Tüm apartmanlar estetik ve işlenmiş. Şehrin pek çok noktasında çeşmeler var ve hepsi işlevsel. (Aslında bu da ayrı bir köşe yazısı konusu)
Bursa’mızın yeni belediye başkanları bu kenti kendine örnek alabilir. İşlevsel çeşmeler kentimizin büyük bir ihtiyacı şu anda. Kentin stadyumunun olduğu bölge, yüksek apartmanların yapılandığı yeni bir yerleşim bölgesi. Bu bölgede yükseklik serbest ve kuleler bu bölgeye inşa edilmiş. Şehrin parkları halk tarafından çok kullanılıyor. Buralarda da onlarca çeşme yapılmış. Sıcak havalarda halk bu parklarda piknik yapıyor ama kalkarken herkes arkasını topluyor. Bu noktada sessiz iletişim var. İnsanlar bakışlarıyla birbirlerini saygıya davet ediyor. Madrid eskiye çok saygı duyan bir kent. Müzelerinde dünyaca ünlü ressam ve heykeltıraşların eserlerini koruyorlar. 14-15’inci yüzyıldan kalan tabloları hala ilk günkü gibi koruyorlar.
Kentte sokak sanatçıları da çok fazla. Her metro istasyonu sokak müzisyenlerini ağırlıyor. Madrid’e 80 km. uzaklıkta olan tarihi kent Toledo’yu da gezdik. Kentteki her pencereden sardunyalar sarkıyor. Tertemiz sokaklar yine çok sessiz. Kentin tren istasyonu yüzlerce yıldır görüntüsünü bozmamış ve gururla yolcularını ağırlıyor. Toledo üç tarafı nehirle kaplı bir kale şehir. Yüzlerce yıl şövalyelere ev sahipliği yapmış. Kentin karşısından fotoğrafını çektiğimizde tablo gibi bir şehir gördük. İspanya’daki halk İngilizce anlasa ve yardımcı olsa dahi İspanyolca cevap veriyor. Madrid’in bazı caddelerinde dünyaca ünlü markaların şubeleri var. Oldukça sıcak bir kent olmasına karşın, tüm caddeler ağaçlarla kaplı olduğu için caddeler o kadar da sıcak değil. Kentteki alışveriş marketlerinde fiyatlar çok uygun. Bir buçuk- iki Euro’ya peynir alabiliyorsunuz ya da et. Bu ana malzemeler uygun olduğu için hayat da o kadar pahalı değil. Aynı bizim Koza Han gibi bir hanı var, aynı bizim gibi Tuz Pazarı gibi çarşıları var. Herkes içeceğini, yiyeceğini alıp hayatına devam ediyor. Ben İspanya’yı pek beğendim.
Çatışmanın ve gürültünün olmaması beni pek bir etkiledi. Çocuklar bizdeki gibi hiç ağlamıyor. Aileleri germiyor ve zorlama yapmıyor. Müzelerde adaletli bir şekilde sıraya giriliyor. Adres sorduğunuzda herkes samimiyetle tarif etmeye çalışıyor. İspanyolların tipleri bizlere de pek benziyor. Açıkçası Türklere çok benziyorlar. Bana pahalı gelen tek şey çiçekler oldu. Burada 150-200 liraya alabileceğiniz pek çok çiçek orada bin lira gibi. Neyse eğer İspanya’ya giderseniz sangria içmeden, paella ve takos yemeden dönmeyin. Hepinize sağlık, sıhhat ve mutluluk dolu bayramlar diliyorum. Selamlar, sevgiler.