Kuşkusuz 2015 yılında Bursa inşaat sektörünün önemli gündem maddelerinden birisi de kentsel dönüşüm oldu ve 2016’da da gündemdeki yerini korumaya devam edecek gibi görünüyor. Kentsel dönüşüm vatandaş, belediye ve müteahhit firmalar üçgenin de geçiyor gibi görünse de konunun bundan çok daha fazla muhatabı olduğu bir gerçek. Ancak ben yazımı bu üçgenin dışına taşmadan, belli noktalardaki tespitlerimi paylaşmaya ayırmak istiyorum.
Konut ve Yapı Gazetesi olarak neredeyse haftanın her günü Bursa’mızın değişik noktalarında, gazetemiz için bilgi ve haber toplamak için gezerek geçiriyoruz. Kimi zaman bir belediye başkanı, kimi zaman vatandaş kimi zaman da bir müteahhit işadamı ile sohbet ederken buluyoruz kendimizi.
Bu yazıyı kaleme alırken ister istemez Nasreddin Hoca’nın o meşhur fıkrası aklıma geldi.
Nasreddin Hoca, kadılık yaparken bir gün bir ahbabı burnundan soluyarak gelmiş. Hasmı için söylemediğini bırakmamış. Sonra:
– Hocam, Allah aşkına söyle, demiş, haklı değil miyim?
Hoca ne yapsın?
– Haklısın, demiş.
Ahbabı sinirleri yatışmış olarak gitmiş. Onun hemen arkasından hasmı gelmiş. Bu defa da o başlamış atıp tutmaya, yok bana şöyle, yok böyle yaptı demeye. O da Hoca’ya sormuş:
– Haklı değil miyim?
Hoca:
– Vallahi çok haklısın, demiş.
Adam da sakinleşerek gitmiş. Tüm bunlara tanık olan Hoca’nın karısı bile bu işe şaşırmış kalmış.
– Senin kadılığında bir garip Hoca Efendi. İkisine de sen haklısın dedin. Hiç öyle şey olur mu?
Nasreddin Hoca hanımının yüzüne bakıp:
– Hatun, demiş, sen de haklısın!
Bizim konuya dönecek olursak kentsel dönüşüme niyetlenen vatandaşlar ile görüştüğümüzde bu imkandan elbette faydalanmak istediklerini ama projenin sonunda sahip olduğu daire ile yeni yapılacak projede de aynı metrekarede bir daireye sahip olması gerektiğini söylüyor ki buradan bakınca haklı görünüyor.
Projeyi gerçekleştirecek müteahhit ise “10 dairelik bir apartmanı yıkıp yerine 0,50 emsal artışının getirdiği avantajla bile 14 daire ürettiğinde 10 dairenin zaten hak sahiplerine, kalan 4 dairenin ise toplam inşaat maliyetlerine ancak yettiği” örneği ile durumu açıklamaya çalışıyor. Bu arada vatandaşların farklı talepleri ile muhatap olmak ve onları ikna etmek ise işin cabası oluyor diyorlar. Ancak burada işadamlarının belirttiği önemli bir ayrıntıyı belirtmeden geçmek istemem. Yine müteahhitlerin verdiği örneği aktarıyorum. “Vatandaşın mevcut dairesi eski ve hasar görmüş bir yapı olarak bugünkü piyasa değeri örneğin 150 bin TL ise bizim üreteceğimiz yeni konutta değer neredeyse iki katına çıkıyor. Bu aradaki değer farkı için ise kimse elini cebine atmak ya da metrekare bazında feragat etmek istemiyor” diyorlar. Yine buradan bakınca müteahhitler de haklı görünüyor.
Son olarak belediyelerimiz ise her an olabilecek ya da yıllarca olmayacak ama nihayetinde kaçınılmaz olarak bir gün gerçekleşecek büyük bir deprem için bölgelerinde çıkardıkları deprem envanterlerine göre bir an önce kentsel dönüşümü gerçekleştirmenin gayreti içerisindeler. Çünkü hepimiz biliyoruz ki her ne kadar afat Allah’tan gelen bir musibet olsa da sonucunda biz vatandaş olarak devleti suçlamayı kendimizde hak görüyoruz. “Nerede bu devlet?” klişesini iyi bilen başkanlar hem bu sorulara maruz kalmamak hem de bölgesinde bulunan vatandaşlarına daha güvenli, daha konforlu ve daha sağlıklı bir kent oluşturmanın peşindeler. Ancak belediye bütçeleri de bir yere kadar. Alt yapı, kamu alanları, üst yapı derken kentsel dönüşüm için ayrılabilecek bütçeler neredeyse yok denecek bir seviyede. Dolayısıyla bu dönüşümün belediye, vatandaş ve özel sektör işbirliği ile gerçekleşmesi şart görünüyor. Hiç bir dünya malı insan canından daha kıymetli olamaz. Bu yüzden herkesin müşterek paydalarda buluşarak, bir an önce dönüşümü gerçekleştirmesi şart.