2024 yılında Türkiye ekonomisinde yadsınamaz zorluklar yaşanmakta. Yüksek enflasyon ve faiz oranlarının etkisi, özellikle tüketim ve yatırım alanlarında hissedilmekte. Yılın ortasında enflasyon %71,60 seviyelerine ulaştı, bu da satın alma gücünü düşürdü ve tüketimi azalttı. Kendi sektörümde bu durumu değerlendirmem gerekirse; 2023 depreminden sonra yapılan yeniden inşa çalışmaları inşaat sektörünü kısmen canlı tutsa da, deprem bölgeleri dışında inşaat sektörünün zayıflama eğiliminde olduğu aşikar.
Yaşanan bu ekonomik kriz ve inşaat maliyetlerindeki artış, konut ve ticari alanlardaki inşaat üretimini önemli ölçüde etkilemekte. Böyle bir ortamda arz-talep dengesindeki değişiklikler, maliyet yönetimi ve yatırım kararları üzerinde büyük rol oynar. Mevcut durum senaryosunda neler olmakta veya olur, nelere yönlenebilir piyasa hep birlikte bir bakalım.
Satışlar azalır. Talep düşer. Yüksek inşaat maliyetleri nedeniyle, konut ve ticari mülk fiyatları artar. Bu da özellikle orta ve alt gelir gruplarındaki alıcılar için ulaşılabilirliği zorlaştırır. İnsanların ekonomik gücündeki düşüş ve kredi faizlerinin artması, mülk alım talebini büyük oranda azaltır.
Yatırımcılar çekingen tutum sergilemeye başlar. Zira yatırımcılar, ekonomik belirsizlik dönemlerinde risk almak istemedikleri için konut ya da ticari mülk yatırımlarını ertelerler. Bunun sonucunda mülk satışı üzerinden elde edilen gelirler düşer.
Üretim ve inşaat hacmi azalır. Zira maliyetler artmaktadır. İnşaat malzemelerinin (demir, çimento, kereste vb.) ve iş gücü maliyetlerinin artması, projelerin hayata geçirilmesini zorlaştırır. Özellikle küçük ve orta ölçekli inşaat firmaları için bu durum ciddi mali zorluklar yaratabilir.
Yatırımlar durdurulabilir veya azalabilir. Satışların yavaşlaması ve talebin düşmesi, yeni projelerin hayata geçirilmesini erteleyebilir. Özellikle büyük projeler, belirsiz ekonomik koşullarda daha riskli hale gelir. Yatırımcılar, finansman bulma zorluğu yaşadığı için projeleri askıya alabilir veya iptal edebilir.
Kiralık mülkler ön plana çıkar. Kiralıklara olan taleplerde artış yaşanır. Satın alma gücünün azalması, birçok insanı konut satın almak yerine kiralık mülk arayışına yönlendirebilir. Bu durumda, inşaat firmaları kiralık mülk üretimine ağırlık verebilirler. Kiralık konut ve ticari alan üretimi, böyle dönemlerde satış yerine daha sürdürülebilir bir gelir kaynağı olabilir.
Uzun vadeli kiralama modelleri ön plana çıkabilir. Ekonomik belirsizlikler nedeniyle, konut sahipliği yerine uzun vadeli kiralama modelleri (kira garantili projeler gibi) tercih edilebilir. Bu da özellikle büyük mülk sahipleri ve gayrimenkul yatırım şirketlerinin tercih edeceği bir yöntem olabilir.
Böyle bir ortamda alternatif üretim yöntemleri de geliştirilebilir. Örneğin, daha küçük ve fonksiyonel alanlar üretilebilir. Artan maliyetler nedeniyle, konut ve ticari alanların boyutları küçültülerek daha uygun fiyatlı ve işlevsel projeler geliştirilir. Mikro daireler, esnek ticari alanlar gibi daha küçük alanlar, maliyetleri azaltma ve talebi canlandırma amacıyla tercih edilebilir.
Modüler yapılar ve prefabrikasyon da bir başka yönelim olarak karşımıza çıkar. Zira bu yöntemler, hem üretim hızını artırır hem de maliyetleri düşürmeye yardımcı olur.
Devlet teşvikleri ve sosyal konut projeleri, sektörünün canlanması için devreye girebilir. Özellikle düşük gelirli gruplara yönelik sosyal konut projeleri, hem konut üretimini hem de kiralık konut arzını artırmaya yönelik bir çözüm olabilir. Devletin sunduğu düşük faizli krediler veya vergi indirimleri, inşaat sektörünü ayakta tutma açısından önemli olacaktır.
Kamu ve Özel İşbirliği (PPP) Projeleri de ekonomik durgunluk dönemlerinde inşaat üretiminin devam etmesini sağlayabilir. Bu projeler genellikle altyapı ve ticari projeleri kapsar ve inşaat sektörüne hareketlilik kazandırır.
Satışa yönelik alternatif stratejiler de geliştirilebilir. İnşaat firmaları, yatırımcıları çekmek için çeşitli kampanyalar ve indirimler sunabilir. Peşinat indirimleri, uzun vadeli taksit planları veya faizsiz ödeme seçenekleri gibi stratejiler talebi artırabilir. (Özellikle döviz kurundaki dalgalanmalar nedeniyle, yabancılar için konut veya ticari mülkler daha cazip hale gelebilir fakat şahsen bunu istemiyor ve önermiyorum.)
Eski binaların yenilenmesi ve/veya kentsel dönüşüm projeleri düşünülebilir. Yeni inşaat projelerine yönelmek yerine, mevcut binaların renovasyonları ve modernizasyonları, maliyetleri düşürerek sektörde canlanma yaratabilir. Böylelikle hem maliyetler kontrol altında tutulur hem de şehir içinde yeni yaşam alanları yaratılır.
Sonuç olarak artan inşaat maliyetleri ve ekonomideki mevcut durum, konut ve ticari gayrimenkul üretimini doğrudan etkilemekte. Satışların düşmesi, inşaat projelerinin azalmasına yol açarken, bu durumda kiralık mülkler daha fazla önem kazanabilir. Devlet destekleri, alternatif üretim yöntemleri ve farklı stratejiler, yaşadığımız bu gibi dönemlerde inşaat sektörünün ayakta kalmasına yardımcı olacaktır.