Ülkemizde konut sektörüne genel bakış
Barınma, sağlıklı bir çevrede yaşama, nitelikli bir konutta ikamet etme gibi olgular insanlığın temel ihtiyaçlarındandır. Bu konuda temel ihtiyaçları ortaya koyan en temel bilimsel kriter olan Maslow un ihtiyaçlar hiyerarşisi üçgeninde barınma en temel ihtiyaç olan fiziksel ihtiyaçlar bölümünde tabanda yer almaktadır.
Konut; aynı zamanda toplumun temel birimi olan aileyi bir arada tutan maddi ve manevi bir bütündür. Bu nedenle, 1948 tarihli insan hakları evrensel beyannamesi ile başlayarak konutun bir insan hakkı olduğu uluslararası düzeyde kabul edilmiştir.
T.C. Anayasası Kişi hak ve hürriyetleri düzenlerken 21. Maddede konut dokunulmazlığını güvence altına almıştır ayrıca sosyal ekonomik haklar ve ödevleri düzenlerken 57. Madde ile konut hakkını güvence altına almıştır. Madde 57 Devlet, şehirlerin özelliklerini ve çevre şartlarını gözeten bir planlama çerçevesinde, konut ihtiyacını karşılayacak tedbirleri alır, ayrıca toplu konut teşebbüslerini destekler.
Cumhuriyetin ilk yıllarından günümüze kadar, farklı dönemlerde değişik boyutlarda hissedilen konut sorunu akılcı politikalar ile kalıcı olarak çözülemeyince özellikle sağlıksız kentleşme ile boyut değiştirerek giderek büyümüştür.
Yıllar içerisinde konut sektörünün ekonomik ihtiyaçlar yönüyle önem ve ağırlık kazanmasına paralel olarak çeşitli konut politikaları ve farklı konutların yapımı için gerekli kaynağın yaratılabilmesi için çeşitli finansman sistemleri uygulanmıştır.
Türkiye'de konut sektörü, 1930'lu yıllarda konut kooperatifçiliğinin ilk olarak ortaya çıkmasıyla ve göçmenlere yönelik konutların ve devlet lojmanlarının inşaatlarıyla gelişmeye başlamış, 1950'li yıllarda tarımda makineleşme ve sanayi hamlesiyle birlikte gelişen göç olgusu ile hareketlenmiştir.1965 yılında kabul edilen "kat mülkiyeti kanunu" konut üretimi ve politikalarında bir diğer önemli dönüm noktası olmuştur.
1970'li yıllarda sanayileşme hamleleriyle kentlerde kendini belli etmeye başlayan plansız yapılaşmalar, şehirlerin en önemli problemlerinden biri olmaya başlamıştır. 1945-1960 döneminde iktisadi yapıdaki değişim ve sanayileşme ve tarımda makineleşme ile birlikte, kırdan kente göç başlamıştır.
1954 tarihli 6217 sayılı kanun, kat mülkiyetini yasallaştırarak, çok katlı konutların inşaatını hızlandırmış ve bu sürecin sonunda konut sektörünü ilgilendiren en önemli yasalardan biri olan ve çok katlı apartmanların oluşumunu düzenleyen 1955 tarihli, 634 sayılı "kat mülkiyeti kanunu" çıkarılmıştır. 1958 yılında İmar ve İskan Bakanlığı kurulmuş, imar ve konut sorununa yönelik genel düzenlemelere gidilmesi için zemin hazırlanmıştır.
Türkiye'deki konut politikaları tarihi dönemler olarak incelendiğinde 1960'lı yıllara kadar planlı dönem öncesi, sonrası ise planlı dönem olarak nitelendirilmektedir.1980'li yıllarda kamu eliyle toplu konut üretiminde gelişme olmuştur. 1990'lar üretimin daha çok özel sektör tarafından üstlenildiği yıllar olmuştur. 2000 yılından itibaren konut sektöründe ve üretiminde kamu (TOKİ) ve özel sektörü birlikte görüyoruz.
Göç ve nüfus artışı ile hızlanan kentleşme oranı, beraberinde birçok sorunu da getirmiş, plansız, denetimsiz yapılaşma ve kent çeperlerinde gecekondulaşma başlatmıştır. Hazine arazi üzerlerine kaçak yapılaşma Gecekondu olarak adlandırılırken Bursa gibi hazine arazisi dışında özel mülkiyetteki tarım alanlarında hisseli parsel olgusu üzerinden Kaçak yapılaşma başlamıştır. Bu gelişmenin en büyük zararlarından biri de tarım alanlarının, korunması gereken alanlar ile eski kentsel dokuların hızla tahrip edilmeye başlaması olmuştur.
Bu süreç içerisinde konut sorununu çözmek ve gecekondulaşmayı önlemek için birçok tedbir alınmış ve yasalar çıkarılmıştır. Bu dönemde Belediyeler Bankası, İller Bankası’na dönüştürülmüş, İller Bankası belediyelere altyapı finansmanı için kredi sağlamıştır. 1946 yılında konut kredisi vermek, konut yapmak ve satmak, yapı sanayiini geliştirmek amacıyla Türkiye Emlak ve Kredi Bankası kurulmuştur. Banka, 1946 - 1980 yılları arasında yaklaşık 400.000 konut üretmiş, ancak yaşanan ekonomik krizle 2001 yılında faaliyetleri sona ermiştir. Bursa’nın 1970 yılından sonra sanayileşme süreci Kırdan kente göçü hızlandırmış, halen devam etmekte olan hızlı nüfus artışına yol açmıştır. Bursa sanayi kenti olmaya hızla dönüşürken 2019 yılı itibarı ile Türkiye’de km kareye düşen kişi sayısında (256 kişi) Türkiye’nin en yoğun 6. Kenti olarak yerini almıştır. Bu değerlendirmede Bursa’nın 16000 km olduğu da düşünülmelidir.
Geçmiş yıllar dikkate alındığında Bursa nüfus gelişimi mekânsal gelişimle doğru orantılı olarak Merkezde hep aynı ve artan ivmeyle gelişme gösterdiği belirlenebilmektedir.
Bursa nüfusu Türkiye nüfusunun yaklaşık %3.5’ini oluşturmaktadır. 2015 – 2025 yılları arasında birinci ve ikinci yöntem ile kestirilen Bursa nüfusları TÜİK’in Türkiye nüfusu için yaptığı kestirimlerle karşılaştırıldığında bu oranda artış gözlenmektedir.
Bu artışın nedeni de Bursa’nın bütün kestirim dönemi boyunca yani 2050’ye kadar iç ve dış göç alan bir kent olacağının varsayılmasından kaynaklanmaktadır. (Kaynak TUİK, 2019).
Göç ve buna bağlı nüfus artışına ile ortaya çıkan hızlı kentleşme ile aynı hızda yerel yönetimler tarafında planlı arsa üretimi sağlanamadığından kent içinde kentsel donatı eksiklikleri ortaya çıkmıştır. Yerel yönetimler yatırımlarının kaynak kısıtlılığından dolayı bu alana nüfus oranına göre yetişemediği zamanlar olabilmektedir.
Mevcut ve öneri konut alanlarında kentsel donatı eksikliklerinin giderilmesi ve dengeli dağılımının ve dengeli erişilebilirliğinin sağlanması, imar planlarında öngörülerin doğru kurgulanması gerekmektedir.
Ayrıca kaçak yapıların oluşturduğu niteliksiz konut stoğu ve bunların oluşturduğu sosyal donatırız yaşam alanlarının yenilenerek sağlıklaştırılması için uzun vadeli politikaların oluşturulması gerekmektedir.
Kent içinde hava koridorları da gözetilerek kentsel yeşil alan sisteminin kurulması ve kent içinde yürüme mesafesinde kolay erişilebilir, aktif, açık ve yeşil alanların kentsel yeşil sisteme entegrasyonunun sağlanması (Yüzen) gerekmektedir.
Son 15 yılda ekonomik aktiviteye bağlı olarak konut finansmanındaki kolaylık konut taleplerini arttırmış, geleneksel yapıdan çıkılarak, şehrin batı bölgesinde, site oluşumlarını getirmiştir.
Siteler son yüzyılda yaygınlaştırılan güvenlik meselesini perçinleyerek, mahalle kültürünü, sokak dokularını yok etmiş kendi kaleleri içeresinde kent yaşamından uzak komşuluk sitelerini doğurmuştur.
Bilinmelidir ki, yaratılan mekanlar insan ilişkilerini, toplumun ilişkilerini birebir etkileyen bir sistemi getirmektedir. Kentin birbirinden kopuk yaşama alanları farklı kentlerde yaşanıyor hissi yaratmakta, aynı kent içinde toplumu farklılaştırmaktadır.
Geleceğin şehirleri her türlü refahı barındırması gerektiği gibi, özellikle hızlı teknoloji gelişimini de göz önüne alırsak insan unsurunu unutmamalıdır.
- - - -