Ahşaba yön veriyorlar
Park Bahçe Donanım (PBD) Hizmetleri, insanın en yakın olduğu malzemelerden biri olan ahşapla geniş bir ürün yelpazesinde hizmet veriyor.
Sektöre okul öncesi eğitim mobilyalarını ithal ederek giren PBD, sürekli kendisiyle yarışarak ve kendisini teknolojiyle yenileyerek bugün bu alanda kendi ürünlerini üretiyor, üstelik laboratuvar alanında da ihtisaslaşmış durumda.
Hizmet yelpazesinde kablo makarası, endüstriyel palet gibi ürünler de bulunan PBD, tarihi eser restorasyonu da yapıyor, büyük kreasyon alanlarının ve millet bahçelerinin ahşap kısımlarını da üretiyor.
PBD Yönetim Kurulu Başkanı Yalçın Toy, firmasını iki oğluyla birlikte yönetiyor. Elektronik mühendisi Doğan Toy, eğitim sektöründeki okul mobilyaları ve laboratuarlarından sorumlu iken İçmimar ve Çevre Tasarımcısı Doğaç Toy da ahşap konut ve tarihi eser restorasyon projelerinde görev alıyor.
İstanbul’da yalı da yapan, Anadolu’nun en ücra köşesindeki projeye de imza atan PBD, yurt dışı faaliyetlerini de artırma hedefinde.
Aynı zamanda Kayapa OSB Yönetim Kurulu Başkanı da olan Yalçın Toy ve oğullarıyla, PBD’nin bugünü ve geleceğini konuştuk.
Röportaj: Nagihan GÖRKEN
Sayın Yalçın Toy, sizi tanıyabilir miyiz?
1961 Malatya Darende doğumluyum. Çok küçük yaşta İstanbul’a yerleştik. 1970’li yıllarda İstanbul’da konut yapan müteahhit bir ailenin çocuğuyum. 1996 yılında radikal bir karar verip, Bursa’ya yerleştik.
Park Bahçe Donanım’ın (PBD) kuruluş hikâyesini anlatabilir misiniz?
Bursa’da ne yaparız diye düşünürken ahşap ilgimizi çekti. Okul öncesi eğitim mobilya ithalatı yaparak bu sektöre girdik. Türkiye’nin en iyi okullarının mobilya ve donanımlarını yaptık hâlâ da yapıyoruz. 2000’li yıllarda Kayapa Organize Sanayi Bölgesi’ne fabrikamızı kurduk. Ham madde ahşap olunca çok geniş yelpaze çıktı. Çünkü ahşap insanoğlunun var olduğundan beri en yakınındaki malzemelerden biri. Türkiye’nin özel okullarının birçoğunun bahçesindeki ahşap çocuk oyun parklarını, 2000’li yıllara kadar yaptık. Sonra, bunları kendimiz üretelim dedik. Fabrikamızda daha iyilerini üretmeye başladık. Adımızdan dolayı peyzajcı gibi algılansak da okul tefrişatında çok ciddi projeler yapıyoruz. Anaokulundan üniversiteye kadar eğitim kurumlarının her türlü sabit ve hareketli mobilyalarının dizaynını yaparak taahhüt proje işlerinde hâlâ çalışıyoruz. 1999 yılında Mudanya’daki eski adıyla Siemens şimdiki adıyla Prysmian olan kablo fabrikasının kablo makaralarını üretmeye başladık. Onun ana tedarikçisiyiz. Bunun yanı sıra Türkiye’de birçok kurumsal müşterimiz var; Koç, Eren, Borusan Holding gibi.
1999 depreminden sonra insanların tek katlı konutlara ilgisi arttı. Biz de “Ne yapabiliriz” diye düşündük. Ahşap ev konusunda makineleşme yönünde yurt dışından hatlar getirdik. Tek ve iki katlı ahşap evlere yöneldik.
Bu işleri yaparken baktık ki Bursa’da tarihi doku çok fazla harap oluyor, kayboluyor. Tescilli yapıların restorasyon işine girdik. Tescilli yapıların restorasyonlarında sanatkâr ve eski ustaların kaybolduğunu gördük. “Bununla nasıl baş edebiliriz” diye düşündük. Günün teknolojisine uygun gene makine parkı kurduk. Bu konuda özellikle başta İstanbul olmak üzere Türkiye’nin birçok yerinde projeler yapıyoruz. Türkiye’nin şu anda gündeminde olan büyük rekreasyon alanlarının ve millet bahçelerinin ahşap olan kısımlarında çözüm ortağıyız. Okul mobilyaları içinde biraz daha ihtisaslaşarak laboratuvarlar yapıyoruz.
Bir aile şirketiyiz. İki oğlumla birlikte çalışıyorum. Büyük oğlum elektronik mühendisi. İş bölümü yaptık. O daha çok eğitim sektöründeki okul mobilyaları ve laboratuvarlarıyla ilgili çalışıyor. Küçük oğlum Doğaç da içmimar ve çevre tasarımcısı. Ahşap konutlar üretmeye başladı. Tarihi eser restorasyon projelerinde kendisini geliştirerek, iyi bir yol kat etti.
İstanbul’da boğazda yalı da yapıyoruz, Anadolu’nun en ücra köşesindeki bir projeye de destek verebiliyoruz. 2 sene önce Katar’daki Spa otelinin ahşap işlerini burada yapıp, yolladık. Bulgaristan Cebel’de 210 yıllık bir cami restorasyonu yaptık.
Bursa’nın sanayi şehri olması dolayısıyla fabrikamızda ihracatın olmazsa olmazı palet üretimi de yapıyoruz. Aynı zamanda Gemlik limanında ahşap işleme tesisimiz var. Bursa’da Büyükşehir, Nilüfer, Yıldırım ve Osmangazi belediyelerinin çözüm ortağıyız aynı zamanda. İpekçilik Müzesi’ni, yıllar önce Nilüfer Vadisi’nin ahşap işlerini, Hüdavendigar Parkı’nı yaptık. Türkiye’nin en büyük millet bahçelerinden olan Ankara millet bahçesinin ahşap işlerini, çocuk oyun alanlarını, manejlerini, özel tasarım ürünlerini ürettik. Yapısal ahşap diye terminolojiye giren dünyada yeni bir teknoloji var. Bununla ilgili makine parkımız var.
“Anahtar teslim tefrişat” yapıyorsunuz. Projeler nasıl bir süreçten geçerek hayat buluyor?
Onaylanmış projelerin temelleri atılırken bize de mimari projeleri geliyor. Bize diyorlar ki “Bu projenin içindeki tefrişatları yapın”. Mekanlar belli. Bu bir okul da, hastane de olabiliyor. Proje ekibinde proje neyi gerektiriyorsa ilgili arkadaşımız orada tefrişata başlıyor. Ana hatlarıyla bütün her şeyi kalem kalem yaparız. Bu profesyonel çalışmayı ve tecrübeyi gerektiren bir iş. İlgili yerde kaç sandalyeye, masaya, dolaba ihtiyaç var ve bunlar hangi malzemeden yapılacaksa tespit edilir. Sonra işin bütçelendirme kısmı oluşur.
Sektörünüzün sorunları nelerdir? En çok hangi noktalarda sıkıntı yaşıyorsunuz?
Ahşap konusunda betonarme binalardaki gibi henüz oturmuş projelendirme aşamasına gelmedik. Bu da tarihi eser binalarda karşımıza çıkıyor. Mimari projesi var statik projesinin de ekte olması lazım. Ulusal Ahşap Birliği Derneğimiz var. Orada uzun yıllardır yönetimdeyim. Bugün Amerika’ya bakın müstakil evlerin yüzde 90’ı ahşap. Gelişmiş ülkelerde ahşap evler her zaman için sağlıklı, güvenli; doğru yapılırsa, doğru uygulanırsa. Son 10 yıldır ülkemizde ahşaba dönüş başladı ev konusunda. Her geçen gün de ilgi artıyor. Bu konuda üniversitelerdeki ilgili fakülte ve bölümlerde dersler, çalışmalar sisteme girdi.
Kayapa OSB Yönetim Kurulu Başkanlığını, Ulusal Ahşap Birliği’nin de Yönetim Kurulu Üyeliğini yapıyorsunuz. STK’ları hayatın içinde nasıl konumlandırıyorsunuz?
STK’lar demokrasinin yılmaz bekçileri. STK’sız toplum gelişmemiş toplumdur. Kayapa Sanayi Bölgesi’nin geçmişi 1997’ye dayanıyor. 2002 yılında Kayapa Sanayici ve İşadamları Derneği’ni kurduk. Bölgemizde altyapı hizmetlerini imece usulüyle yaptık. Bölgemize talepler arttıkça altyapı sorunlarımız da arttı. Organize sanayi bölgesi olmak için yaptığımız müracaatlar maalesef mevzuat gereği olmadı. Çünkü organize sanayi bölgesi olması için hiçbir yapının olmaması lazım. İmar barışı gibi o günkü şartlarda Islah OSB Yasası’nı çıkarttılar. Bir takım prosedür ve yaptırımları yerine getirdik. Bölgemizde çevreci olmaya dikkat ediyoruz. Bu konuda titiz davranıyoruz. Çünkü bölgemiz konutlarla birleşen bir bölge oldu.
TEKNOSAB da Karacabey’de olacak. Bu bölgeler son dönemde yerleşim yerlerine açıldı. Siz bölgenin geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Bursa’da en hızlı gelişen konut bölgesi, Kayapa. Kirlenmemiş bir doğa var, şehrin gürültüsünden uzak. Ama yanlarında Kayapa OSB var. Avrupa’ya da giderseniz sanayi ile konut aynı köyün içinde olabiliyor. Yeter ki herkes bunun bilincinde olsun. Konutlar daha da ilerleyecek. Kimseye zarar vermeyen bir sanayi bölgesi olma konusunda gerekli tedbirleri ve önlemleri alıyoruz.
PBD bir aile şirketi. İki oğlunuzla birlikte çalışıyorsunuz. Nasıl bir iletişim var aranızda? Zorluklar yaşıyor musunuz?
Türkiye’de aile şirketlerinin ömrü çok uzun değil. Önemli olan aile şirketlerinde, şirket anayasasını kurmak. Herkes sınırını, çizgisini, yaptığı işi bildiği zaman uzun ömürlü oluyor. Türkiye’nin büyük holdinglerinin hepsi aile şirketi. Aile şirketlerinde iletişim çok önemli. İş hayatında profesyonel, iş hayatının dışında aile olmak diye bir kavram var. Buna özen gösteriyoruz. Eskiden bütün yük üzerimdeyken şimdi herkes kendi kulvarında yürüyünce işler daha iyi, sağlıklı yürüyor. Onlar da kendi kulvarlarında oldukça başarılılar.
Yurt içinde ve yurt dışında faaliyetleriniz var. Daha çok hangi bölgelere işler yapıyorsunuz?
İstanbul müşterilerimiz ağırlıklı. Okullarda Türkiye’nin her tarafında çalışıyoruz. Çünkü Türkiye’nin en marka okulları portföyümüzde. Dijital dünyada ne sınır var ne bir şey. Dijital dünyada biz internet üzerinden yerin keşfini ve projesini yapıp götüren bir firmayız. Yani bu kadar teknolojiyi bünyemize katarak çalışıyoruz. Almanya’da yıllardır distribütörü olduğumuz firmanın tedarikçiliğini yapıyoruz. Eskiden onlardan ithal ettiğimiz ham maddeyi şimdi onlara satıyoruz. Pandemi sonrası ekonomideki göstergeler artık iç piyasadan çok dış piyasaya açılmamız gerektiğini gösterdi.
Ülkemizde ahşabın geleceğini nerede görüyorsunuz? Yurt dışında bu kadar rağbet varken Türkiye ahşaba tam anlamıyla hakkını ne zaman verir?
Şu anda ahşapta tren rayına oturdu. Ülkemizde, dünyada kabul edilmeyen bazı ahşaplarımız artık uluslararası sertifikalı. STK’ların gücüyle biz, ülkemizde yetişen bazı ağaç türlerini uluslararası sertifikalandırdık. Bu ne demek? Biz ahşaplarımızı artık uluslararası arenada pazarlayıp, satabileceğiz. Ama katma değerli ahşap satmalıyız. Ahşabın bir de mobilya tarafı var. Çok önemli bir ihracat kalemimiz. Mobilyada dünyada iyi bir yerlerdeyiz. Mobilya ihracatımız her geçen gün artıyor. Konutlarda kapı da ahşap, mutfak dolabı da ahşap, vestiyer de ahşap. Lüks konutlarda da tekrar ahşap doğramalara, pencerelere dönüş başladı.
Doğan Toy sizi kısaca tanıyabilir miyiz?
1984 İstanbul doğumluyum. İlkokul, ortaokul derken Bursa’ya geldik. Işık Üniversitesi Elektronik Mühendisliği Bölümü’nde okudum. Mezun olduktan sonra PBD’de işe başladım.
Kaç yıldır aile şirketinde çalışıyorsunuz?
Aslında bütün çocukluğumuz burada geçti. Şirketin kuruluşuyla diyebiliriz. Her yaz tatilinde burada çalışırdık. Kendimizi bildik bileli bu işletme olduğundan burada görevimiz var.
Hangi birimden sorumlusunuz?
Sorumluluk alanım okul mobilyaları, okul projeleri. Okul projesinin planlanması, projelenmesi, uygulaması yani her safhasında görev almaktayım.
Aile şirketisiniz. Sizin bakış açınızdan babanızla çalışmak nasıl bir tecrübe?
Güzel bir tecrübe. En zor patron aile içerisindeki patrondur. Diğer dışarıdaki yerlerdeki gibi değil. İyi dengeler kurmanız gerekir aile şirketlerinde.
Zorluk yaşıyor musunuz iletişim anlamında? Kuşak çatışması olduğu söyleniyor. Siz de oluyor mu?
Çok fazla kuşak çatışması yaşamıyoruz. Fikir ayrılıkları tabii ki olması gereken bir şeydir her şirkette. Çünkü herkes aynı şeyi düşünüyorsa bir şeyler yanlış gidiyor demektir. Kuşak çatışması değil ama bakış açılarımız farklı olabiliyor. Onun tecrübesi farklıdır, bizim tecrübemiz farklıdır. Her zaman ortak bir yol bulunur.
Sizin şirketle ilgili geleceğe dair bir projeniz var mı?
Eğitim mobilyaları bölümünde özellikle laboratuvar sistemleri alanında iyi bir yerdeyiz. Daha sonraki süreçte markalaşmak istiyoruz. İyi bir pazarlama ağıyla beraber yurt dışına açılmayı hedefliyoruz. Bunun için marka tescillerimiz yapıldı.
Doğaç Toy kimdir, bize anlatır mısınız?
1989 İstanbul doğumluyum. İç mimar ve çevre tasarımcıyım. Bahçeşehir Üniversitesi mezunuyum.
Hangi birimden sorumlusunuz ve neler yapıyorsunuz?
Şirkette ben proje departmanından sorumluyum. Ayrıca ilgilendiğim bir diğer ana konu ahşap konstrüksiyon yapılar. Ahşap konstrüksiyon yapılar dediğiniz zaman Türkiye’de herkesin aklına tarihi eser, restorasyon, konstrüksiyon projeleri geliyor. Ama şu anda dünyada ahşap konstrüksiyon üzerine inanılmaz bir geri dönüş var. Google, Adidas, Apple gibi firmalar da dahil olmak üzere firmalar bütün ofislerini, fabrikalarını ahşap konstrüksiyona döndürmeye başladılar. Şu anda Norveç’te 85 metre yüksekliğinde bir ahşap bina var. 18 katlı, bunun 6 katı tamamen otel, üst katı normal konut olarak geçiyor. İkinci sırada Vancouver’da yapılan bir tane bina var. Onun da yüksekliği 53 metre. Artık insanlar yurt dışında malzemede de sürdürülebilirliğin peşinde koşuyor. Sürdürülebilirlikten kastımız şu; beton binalar belli müddet sonra ömrünü tamamlayan yapılardır. Siz bunu yıktığınız zaman içinden sadece çelik aksamları kullanabilirsiniz. Bir ahşap yapıda komple ahşap konstrüksiyonu geri dönüştürebilir hale geliyorsunuz.
Türkiye’de yapısal ahşap ve yapısal lamine ahşap son yıllarda bilinirliğini arttırmış ancak yıllardır yurt dışında geçerli bir kavram. Türkiye’de maalesef bu iş son 5 sene öncesine kadar gündemde değildi ama Ulusal Ahşap Birliği gibi STK’lar sayesinde ciddi anlamda Türkiye’de de rövanşa gelmeye başladı.
Peki bu dönüşümü sizce ne kadar sürede tamamlar Türkiye?
Türkiye’de zamanında betonlaşmayı modernleşmek saymışız. Dolayısıyla bütün eski güzel ahşap köşkleri, ahşap yapıların hepsini yakmışız, yıkmışız. Bunda biraz da ‘ahşap yanar dayanımsızdır’ yanlış düşüncesinin çok etkisi var. Amerika’da, Almanya’da, Hollanda’da insanlar ahşaptan stadyumlar yapabiliyor. Ahşaptan okullar yapıyor. Eğer bu gerçekten zorlu koşullara dayanımsız bir malzeme olsa bir madde olsa insanlar buna direkt yönelmez. Beton yanmaya başladığı zaman betonun içinde çelik donatıları olduğu için belli bir ısıya geldiği zaman beton otomatik olarak çökme yapar. Mangal bile yaparken fark edersiniz ki ahşap attığınız zaman içine, bu içeriden kömürleşmeye başlar, için için yanar. Bir afet anında önemli olan şey insanın binanın içinden kaçmasına zaman tanımaktır. Hiçbir inşaat mühendisinin yaptığı hesapta bu bina yıkılmaz diye bir şey yoktur asıl amaç başta can kaybını önlemek ve olası hasarları minimuma indirmektir.
Şu an Bursa’da faaliyet gösterdiğiniz Kayapa’da da konut projeleri var. Hepsi de beton. Peki, Bursa bu anlamda dönüşümü sizce ne kadar sürede tamamlar, bu ilgiyi arttırmak için neler yapmayı planlıyorsunuz?
Pandeminin insanların hayatına girmesiyle, insanlar tekrar unuttuğu ahşaba, doğaya dönmeye başladılar. Pandemide özellikle evde kalma sürecinde insanlar fark ettiler ki yaşam alanı sadece kendi metrekaresi. Bunun dışına bile çıkamıyor. Bu anlamda son 2 yıldır sadece Bursa’da değil, Türkiye’de, dünyada tiny house furyası başladı. Avrupa’da ahşap üzerine liseler var. Çocuklar teknik liselere gidiyorlar, iyi bir çatı ustası, iyi bir ahşap konstrüksiyon ustası olmayı öğreniyorlar. Geniş açıklıklı projeler yaparken ne yapmaları gerektiği, nasıl emniyet almaları gerektiği, ahşabı nasıl kullanmaları gerektiğini öğreniyorlar. Türkiye’de maalesef bu iş usta çırak ilişkisi üzerinden gidiyor ve gençlerde bu işe merak olmadığı için de Türkiye’de işler hep kulaktan dolma, dededen doğma, zamanında bir yerde çalışmış orada öğrenmiş bilgiyi uygulama şeklinde gidiyor. Osmanlı konaklarından bahsediyoruz. Gerçek ustaların yaptığı binalar hâlâ ayakta. Ne su alıyorlar, ne depremde zarar görüyorlar. Binalar eski formunda. Bakımını yaptığınız sürece orada durmaya devam ediyorlar.,
Babanızla çalışmak zor mu? Sıkıntı yaşıyor musunuz?
İnsanların iki hayatı vardır; iş ve özel hayat. Bize öğretilen bir cümle vardır; “İş başka arkadaşlık başka” diye… Eğer siz iş ve aile kavramını birbirinden ayırıp, gerçek anlamda profesyonel olarak düşünebiliyorsanız her şey olması gerektiği gibi çok güzel yürüyor.
Sizin bölümünüzle ilgili PBD adına projeleriniz var mı? Ya da yeni yapılanmalar düşünüyor musunuz?
CLT denilen yurt dışındaki ahşap katlı yapıların Türkiye’de yapılabilmesi için biz pazar araştırması yapıyoruz. Bununla ilgili Türkiye’de yapılan 1-2 tane ufak bina var. Hatta bir tanesini Bursa Alaçam’da biz yaptık. Komple CLT’den yapılan bir bina, bunun içinde kolon, kiriş taşıyıcı sistem yok. Bunun çok katlı yapılarda uygulanmasını istiyoruz. Son 2 senedir Türkiye’deki karaçam gibi ağaçların sertifikalandırılmasıyla CLT üretimi ya da glulam yapısal lamine kiriş gibi malzemelerin önü açıldı. Yapısal lamine ahşabın hepsini maalesef yurt dışından getiriyoruz. Yurt dışından getirme sebebimiz, bunun tamamen sertifikalı ürün olması. Türkiye’de bu üretimi yapabilecek koşullar var. Üniversitelerimiz bununla ilgili ciddi çalışmalar içinde. Şu anda kademe kademe ağaç sınıflarından bunlar sertifikalandırılmaya başlandı. Önümüzdeki 5-6 yıl içerisinde Türkiye’de de sertifikalı yapısal lamine ahşap üretilebilecek. Üretilebildiği gibi yurt dışındaki projelere de satılabilir hale gelecek.