Mimarlık sözleşmeleri
Küreselleşmeyle birlikte dünyanın içinde bulunduğu ekonomik kriz her meslek grubunu olduğu gibi mimar çalışanları ve mimarlık mesleğini de olumsuz yönde etkilemektedir. Mimarların istihdam sorunları, ücretli çalışanlarda çalışma koşullarında, ücretlerde ve özlük haklarındaki yetersizlik ve daralmalarla, çalışma koşullarının tanımsızlığı, çalışanların iş güvenliğinin işverenin iki dudağı arasında kalmış olması, tasarımcı olması gereken mimarlık mesleği ve hizmetinin mimarlık dışı alanlara kaymasına yol açmaktadır.
Gerçek eğitim ve meslekleri dışında kontrol elemanı, raportör, şantiye sorumlusu, fiilen teknik ressam, büro elemanı vb. işlerde çalışmak zorunda kalan mimarların yaşadıkları mesleki kimlik bunalımı; giderek kararlarını ve hayatlarını etkiler hale gelmiştir.
Mimari proje sözleşmeleri Türk Borçlar Kanunu 470. maddesi kapsamında Eser Sözleşmesi olarak kabul edilmektedir.
Eser sözleşmelerinin akdedilmesi için, herhangi bir şekil şartı öngörülmediğinden mimari proje sözleşmeleri sözlü olarak kurulabildiği gibi, yazılı olarak akdedilmesinde ispat açısından yarar bulunmaktadır.
Tarafların karşılıklı ve birbirine uygun irade açıklamasında bulunmaları sözleşmenin
doğumu için gerekli ve yeterlidir.. Sözleşmenin şifahi hatta örtülü olarak irade beyanıyla kurulması da mümkündür.
Mimari projenin çizimi ve teslimi ile birlikte, asli edim ifa edilmiş kabul edilmekte ve eser sahibi mimar, ücrete hak kazanmaktadır. Mimari proje sözleşmesi bu kapsamda mimarın bir proje çizmeyi taahhüt ettiği, karşılığında ise iş sahibince bir ücret ödenmesinin taahhüt edildiği karşılıklı borç yükleyen sözleşme türlerindendir.
Mimarlık iş sözleşmesinde, tarafların ehliyeti bakımından genel esaslar uygulanır. Ancak Türkiye’de mimarlık mesleği yasayla korunmuş mesleklerden biri olduğundan, mimarlık hizmetlerini yerine getirebilmek için mimar olmak gibi, tekel niteliğindeki bir sınırlandırılma yapılmıştır. Bu nedenle mimarlık iş sözleşmesinin bir tarafının mimar olması gerekmektedir
Mimarlık mesleği mensuplarının icra ettikleri mesleki faaliyetleri esnasında meydana getirdikleri eserlerden biri olan mimari proje, uygulanması olmaksızın başlı başına bir eser ve ürün olarak hukuken kabul edilmektedir.
Mimar, projesini mesleki ve teknik kurallara uygun olarak çizmek, tasarımını bunlara uygun yapmak, uygulaması imkansız tasarım ve tekniklere aykırı projelendirme yapmamak, İmar Kanunu, Sınai Mülkiyet Kanunu, TMMOB Kanunu, Mühendislik ve Mimarlık Hakkında Kanun, Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliği, TMMOB Mimarlar Odası Serbest Mimarlık Hizmetlerini Uygulama, Tescil Ve Mesleki Denetim Yönetmeliği, Mimarlar Odası Mesleki Davranış Kuralları Yönetmeliği, Mimarlık Hizmetleri Şartnamesi, Mimari Proje Çizim ve Sunuş Standartları ile fen ve teknik kurallara tamamen uygun şekilde eserini meydana getirmelidir. Pek tabi bu sayılanlar Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde uygulanacağı bilinen konut, işyeri gibi nitelikte mimari proje sözleşmelerine yönelik olup, sınırsız bir alanda tasarım yapabilen mimarların bağımsız sanat icra etmelerine yönelik bir kısıtlama mevzuatta söz konusu değildir.
Mimari proje sözleşmesi kaynaklı davalarda, yetkili mahkeme, işin yapıldığı yer mahkemesidir.
Davalardaki Talep sonucuna bağlı olarak, Fikri ve Sınai Haklar mahkemeleri veya Ticaret mahkemeleri görevlidir. Zira mimarın meydana getirdiği eser, Sınai Mülkiyet Kanunu anlamında eser kabul edilmektedir. Bu kapsamda esere yönelik bir çekişme olması halinde, Fikri ve Sınai Haklar Mahkemesi görevli olacaktır.
Mimari eser sahipliğini koruma altına alan haklar olarak; Fikri Mülkiyet Hakları, mimarlık hizmetinde görüldüğü gibi insanın zihni emek ürünleridir. Doktrinde fikri hakların hem özel hukuk, hem de kamu hukuku niteliğine sahip olduğu belirtilmiş olsa da; Fikri Mülkiyet özel hukuk ağırlıklı olup, tekel niteliğinde bir korumadan yararlandırılmışlardır. Farklı sürelerle koruma altına alınmış bulunan mimari eserlerin fikri mülkiyet haklarına ait koruma süreleri; Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun 27. maddesine göre; “eser sahibinin yaşadığı müddetçe ve ölümünden sonra da 70 yıl olarak kabul edilmiştir.” Böylece mimari eserlerin hak sahipliği mimarın yaşamı boyunca ve ölümünden sonra da 70 yıl süreyle koruma altına alınmıştır.
Sınai Mülkiyet Kanunu’nunda 69. maddenin 2. Fıkrası ile, Tescilsiz tasarımların korunmasının kapsamı, “Tescilsiz tasarımların koruma süresi, koruma talep edilen tasarımın kamuya ilk sunulduğu tarihten itibaren üç yıldır.” şeklindeki hüküm ile 3 yıl olarak belirlenmiştir. Yani mimar çizdiği proje için tescil almasa dahi, eseri 3 yıl koruma altındadır ve bu süre içinde tescil alabilir.
Emeğin karşılığının kanunla korunduğu nadir mesleklerden birine sahipken, sözleşmelerinizi düzgün yapmamak ve ispat yükümlülüğünü gerektiği gibi yerine getirememek sebebiyle pek çok hak kaybına uğramanız mümkündür.
Lütfen dikkatli olalım, emekler boşa gitmesin.