İnşaat sektöründe markalaşma beklentisi
Yapı sektörü, “Başını sokacak ev” beklentisinde olan insanoğluna, betonarme çok katlı binalar ile çözüm bulmuştu. İnsanlar “evim olsun da, kira ödemekten kurtulayım” düşüncesi ile belki de kendi tabutlarını satın aldıklarını düşünmeden bütçelerine uygun ne varsa satın aldılar. En temel ihtiyaçlarından barınma ihtiyacı sebebiyle, insanlar pompalanan çok katlı binalara, tanımadığı ama güvenmek zorunda olduğu müteahhit, yapı denetim vb pek çok olumsuzluğu bir arada barındıran bir sisteme mahkum kaldı.
6 Şubat’ta yaşadığımız Kahramanmaraş büyük depremi, artık şapkayı önümüze koyacağımız büyüklükte bir acı ile karşımızda. 1999’da da Gölcük merkezli olarak aynı faciaya yakın bir travma yaşamışken, bu çok daha katmerli oldu. Emin olun ki aynı düşüncede devam edersek de son olmayacak.
Böyle travmalar sonrası insanımızın kadirşinaslığı, yardımseverliği, birlik ve beraberliğe duyduğu önem ve düşeni yerde bırakmayıp yardım etme hasletleri yeniden ortaya çıktı ve millet olarak bölgenin bir nebze de olsa yaralarını sarmak için seferber olduk.
Halk bu durumdayken, binalarla ilgili işgörenler de umarım gerekli dersleri çıkararak, bundan sonraki bina standardını nasıl yukarıya çıkarmamız gerektiğini düşünmeye başlamışlardır. Cezaların nasıl caydırıcı olması gerektiğini, diplomasını imzaya veren mühendisin, beton numunesi alan denetçinin, demir bağlayan demircinin, gözünün açık olması gereken şantiye şefinin, hiç görmediği projeyi imzalayan teknik sorumlunun, kısacası tabandan tavana tüm yetkili ve sorumluların işlerini doğru yapmadıklarında sonuçların nerelere varabildiğini görebilecekleri büyük bir “Ölüm Müzesi” veya “Ahlaki Çöküntü” var karşılarında. Ders almak için bol bol eserlerini ziyaret edebilirler.
Konut üreticileri, vatandaşa arz ettiği yapı tarzını çeşitlendirmez ise, vatandaş doğru talebi yaratamaz. Genelde üretici, tüketiciden daha bilgili olmak durumundadır. Tüketiciyi de geliştirmek üreticinin sorumluluğudur. Bunun da sonucu marka yatırımına çıkacaktır. Yani demem o ki; üretici sadece beton bina yapmaz, bunun yanına saman, ahşap, taş, çelik bina çeşitlendirmesi yapabilirse, hatta bu malzemelerle kanıksanırsa, yeni marka değerleri ortaya çıkabilir. Artık gökdelen dikenlerin marka olacağı beklentisi bu depremle yıkılmış olmalı.
Gidişatın çok katlıya değil, yatay yerleşime doğru olması için, aynı acıları bir daha yaşamamız gerekmiyor.
Tüm dünyanın uyguladığı sistemleri, bizler de ülkemizde görmek ve faydalanmak istiyoruz. Yatırımcıyı eğitmek, üreticiyi eğitmek, tüketiciyi eğitmek başlı başına uzun ve zor meseleler. Hepsini bir firmanın, bir grubun üzerine yıkmak, önce onlar yapsın diye beklemek işi uzatacak ve her an kapımızdaki depremin biraz daha yaklaşmasına sebep olacak.
Afetlere, olduktan sonra değil, olmadan önce tedbir almak ve olduktan sonra timsah gözyaşları dökmemek için son şanslarımızı iyi kullanmamız gerekiyor.
Topyekün ilan edemediğimiz seferberlik halini artık, yeni imar planları, yeni konut bölgeleri, yeni malzemeler ve yeni firmalar ile denemek için kaybedecek vaktimiz yok. İnanıyorum ki, atalarımızın tüm dünyaya öğrettiği Ahşap Konut Sistemi’ni bile hayata geçirsek, depremlerde bir tek vatandaşımızın burnu kanamayacak.
Bugün vereceğimiz doğru kararlar, 10 yıl - 20 yıl sonraki depremi yaşayacak vatandaşlarımızı ilgilendireceği için, bir kere de olsun doğru yerde buluşalım. Bu seferberlik ile, doğru markaları yaratabileceğimiz günler hepimizin özlemi.
Sağlıcakla ve sağlıklı binalarla kalın sevgili okurlarım.