banner94

banner77

banner69

banner88

Düşman bile Bursa'ya bu kötülüğü yapmaz

Ünlü Mimar Cengiz Bektaş, ‘Yabancı bir devlet Bursa’yı istila etse inanın bu kadar zarar veremez’ dediği Doğanbey TOKİ’yi yapanların, Mimar Sinan’ın torunları olamayacağını savundu. Konut yapılarında, kat nedeniyle topraktan uzaklaşıldıkça...

24 Haziran 2012, 14:03
Düşman bile Bursa'ya bu kötülüğü yapmaz
Ünlü Mimar Cengiz Bektaş, ‘Yabancı bir devlet Bursa’yı istila etse inanın bu kadar zarar veremez’ dediği Doğanbey TOKİ’yi yapanların, Mimar Sinan’ın torunları olamayacağını savundu. Konut yapılarında, kat nedeniyle topraktan uzaklaşıldıkça insanlıktan da uzaklaşılacağını söyleyen Bektaş, Doğanbey’in yıkılması için kampanya başlatılmasıçağrısında bulundu.
 
Bektaş Mimarlık İşliği’nden yetişmiş pek çok mimar O’ndan öğrendiklerini 4 yıllık mimarlık eğitiminden üstün tutar. Sayısız mimar yetiştirdiğinden‘Mimarların Mimarı’ olarak tanınan Cengiz Bektaş, kültürünün kökenlerinden biri de Bursa olduğu için en az Bursalılar kadar Bursalı duyumsuyor kendini. Tarihi Bursa’nın göbeğinde yükselen 27-30 katlı Doğanbey’i sadece kente değil ülkeye yakıştıramadığını söyleyen Bektaş, konut kitlelerinde topraktan uzaklaşıldıkça insanlıktan da uzaklaşılacağını savunuyor.
 
Mimarın kültür birikiminin bilincinde olması gerektiğini vurgulayan Cengiz Bektaş, ‘İnanın bir istilacı gelse bu zararı veremez. Doğanbey TOKİ’yi yapanlar Sinan’ın torunu olabilir mi?’ dedi. Kuzguncuk’u Kuzguncuklularla birlikte korumayı başardıklarını anlatan Ünlü Mimar, ‘Doğanbey’i yıktırmak için her türlü neden var. Buranın yıkılması için kampanya açmak gerekir. Ben bütün hayatım boyunca Bursa ile övündüm. O cenneti korumayı bilemediğimiz zaman biz o kültüre değer değiliz’ diye konuştu. Bektaş, Kuzguncuk’taki işliğinde ders alınacak açıklamalarda bulundu.
 
- Yeni mezun olduğunuzda Almanyada ünlü mimarlar Branca ve Angerer ile birlikte çalışmışsınız ve Sizden öğreneceklerimi hayatım boyunca kullanacağım demişsiniz. Neydi onlar?
 
- O yıllarda Almanya’da yeni mezunlara 540 mark maaş verilirdi. Ben 450 mark istedim. Angerer, neden az para istediğimi sordu. “Sizden öğreneceklerimi hayatım boyunca kullanacağım” dedim. Öğrendiklerimden en önemlisi özellikle etik tavır. Yani mesleğimizi kötüye kullanmamak. O yüzden bütün yaşamım boyunca da bu böyle oldu.
 
- Babanız Türkiyede bir okul yaptırıp devlete armağan eden ilk insanmış. Mimarlığı seçmenizde babanızın bir etkisi oldu mu?
 
- Hayır hiçbir biçimde… Ailede de mimar yoktu. Lise 1’e dek kimyager olmak istedim. Lise 1’den sonra da mimarlık yolunu seçtim.
 
- Bektaş Atölyesinden yetişmiş pek çok mimar sizden öğrendiklerini, dört yıllık mimarlık eğitiminden üstün tutuyor. Mimarların da Mimarı olarak bu güne kadar kaç mimarı imar etmişsinizdir?
 
- Estağfurullah! Sayısını bilmem ama en azından hiç geçmemişse bin kişi geçmiştir. Hepsi vermek istediklerimi alamadılar doğal olarak. Benim onlara vermek istediğim en önemli şey; Branca ile Angerer’den öğrendiğim etik davranıştı. Sonra da üç boyutlu düşünme alışkanlığı. Çünkü mimarlık, bilgisayar yüzünden iki boyutlu kopyalama işlemine dönüşmeye başladı.
 
-Tarihi dokusu nedeniyle bütün mimarlık öğrencilerinin yolu Bursadan geçiyor. Siz Bursaya ilk kez ne zaman gelmiştiniz?
 
- Evet, onu ben de kesinkes yapıyorum. Kendi durumlarını bir yere oturtmaları için bu tür tarihsel yapıları görmeleri gerekli. Önce İznik, İznik’ten sonra da özellikle Bursa. Çünkü orada bir dizi kararlar veriliyor. İznik’te ilk denemeler yapılıyor. Örneğin imaret İznik’te başlıyor. NilüferHatun’un imareti… O imaret insanlara yeni düzeni anlatabilmek, kabul ettirebilmek için düşünülmüş. Ama son yıllarda onların hepsini camiye çevirmişler. Ve bunları hep din kisvesi altında yapıyorlar. Çünkü yeterince bilgisi olmadığı için, benim niye karşıçıktığımı bilmiyor. Namaz kıldırmak istiyor da biz ona engel oluyoruz sanılıyor. Oysa değil…
 
- En son 11-12 Nisan tarihinde UludağÜniversitesinde gerçekleşen Ulusal Çatı ve Cephe Çalıştayına konuşmacı olarak katılmak için Bursaya geldiniz. Bursada nasıl bir değişim gözlemlediniz?
 
- Ben bir çağlarda Bursalı mimar dostlarıma ‘Niye kentimizde bir şey yapmıyorsunuz?’ diye takılırdım. Örneğin ben Denizli’liyim, Denizli’de hakikaten birtakım yapılar yaptım, benden genç mimarlara örnek oldu. Bursa’da da bu işi becerecek çok iyi mimarlar vardı. Bursa’da önceleri tarihi yapılarda 50 santim cephesini koruyup arkasına yapı yapmak gibi birtakım yanlışlıklar yapıldı. Bir de yeni yapılar eskiye benzetilmeye çalışıldı. Tarihe saygı gösterdiniz iyi hoş ama tarihten kopya etme aşamasına girince kötü. Çağdaş olmak gerekiyor geleneğe eklenebilmek için… Bu da yapılamadı.
 
-  Doğanbeyi görünce ne hissettiniz?
 
- Gerçekten çok şaşırdım. Türkiye’de bu konuda bize yakıştıramadığım iki olay var. Birisi Karadeniz sahil yolu, diğeri de Doğanbey. 27- 30 katlı o yapıların, tarihi Bursa’nın göbeğine dikilmesi, inanın bir istilacı gelse bunu yapmaz. Diyelim bir yabancı devlet geldi orayı ele geçirdi inanın bunu yapamaz. Orası bütün Türkiye’ye çok kötü bir örnek. Ama bunu şimdi iş işten geçtikten sonra konuşuyoruz. İnşaat durdurulabilirdi. Ve şu anda da orasını yıktırtmak için her türlü neden var.
 
- Peki Doğanbeyde geri dönüş mümkün olabilir mi?
 
- Elbette... Bir de TOKİ’nin konut meselesinde en zararlı yönü bizim yaşama kültürümüzle hiç ilişkisi olmayan bir apartman yaşamı sunması. Bu gerçekten bizi kendi kültürümüze yabancılaştıran bir şey. Benim yaşama kültürümle hiçbir ilişkisi yok. Ne yaşlıları düşünüyor ne de çocukları. TOKİ sadece mal üretiyor, denetlenmeyen finansla, denetlenemeyen bir yapıda.
 
- Mimarlık konularını işleyen yapıtlarınızdan biri de Yuva mı mal mı? sorusu üzerine Yuva değil, mal yapılıyor o zaman günümüzde
 
-Evet, tıpkı böyle... Planlamanın temeli yapım yöntemi (teknoloji) falan değil. Planlamanın temeli insanın insana davranışı. İnsan temel alınmadan, ne yaparsanız yapın gerçekten insanlığa aykırı bir davranış. Kimi yapıların üstencileri de böyleydi ya, şimdi gördük ki TOKİ gibi değillerdi. Hiç olmazsa komşusunu seçebiliyordu. Ya da en azından kendi yapısıüzerine karar verebiliyordu, ya da karara katılabiliyordu. Şimdi buraların hepsi günün birinde polisiye alanlar olacaklar, Doğanbey’den daha bir sürü kötülük çıkacak.
 
- Hiç bu şekilde düşünmedik.
 
- Evet, elbette. Evimin terasından bir fotoğraf çektim. Bizim sokağın görüş açısından oradaki dev gökdelenler gözüküyor. Ben diyorum ki Kuzguncuklulara; ‘Öyle mi olmak istiyorsunuz? Yoksa biz burada iyi miyiz? Ben burayı rastgele seçmedim…
 
- Kuzguncuku Kuzguncuk yapan kişi olarak tanınıyorsunuz zaten...
 
- Öyle söylerler.
 
- Nasıl korumayı başardınız Kuzguncuku peki?
 
- Kuzguncukluklarla. Yani sokakta en azından yüzün üzerinde etkinlik yaptık ve herkese hemşehrilik duygusunu yeniden duyumsattık, anımsattık… Ondan sonra herkes sahip çıkmaya başladı. İsterseniz şimdi buradan çıkalım, şöyle ben bir yürüyeyim 50 kişi ‘merhaba’ der.
 
KONUTTA TOPRAKTAN UZAKLAŞTIKÇA
İNSANLIKTAN DA UZAKLAŞILIR
 
- Kentsel Dönüşüm mü Kentsel Bölüşüm mü olacak? Kentsel Dönüşüm nasıl yapılmalı?
 
- Bu sadece kentsel gangsterlik, dönüşüm falan değil, aldatmaca... Kentsel dönüşüm neyi yapıyor? Neyi neye dönüştürüyor? Dönüştürdüğünde daha iyi bir kentte mi yaşıyorum?  Yooo. Daha iyisine dönüştürmek olabilirdi. Bizim insanımız, bunu öylece izliyor. ‘Efendim ben bilmem ki bunlar teknik konular’ diye düşünebiliyor. Nasıl bilmezsin senin nefes borunun üzerine basıyor adam. Buna ses çıkarmayacaksın da neye ses çıkaracaksın? Gerçekten bütün yaşama ortamımızı yok ediyorlar. Çocuklarımızı düşünün ne olur... Çocuğunuzu nasıl bir ortamda yetiştirmek istiyorsunuz? 27. katta mı? İnsan, konutuyla topraktan uzaklaştığı sürece insanlıktan da uzaklaşır.
 
- Ki şimdi Bursada, dikey büyümenin hesabı yapılıyor. Bursa dikey büyüdüğü takdirde yeşil alanlara daha çok yer ayrılabilir düşüncesi hakim.
 
- Başka türlü bir çıkar vardır kesin. Örneğin bir yerleşmenin kent olabilmesi için antik çağda, eskil çağda birtakım ölçütler vardı; Eğer 5 bin kişilik bir yerin bir tiyatrosu, bir tapınağı, okulu, hamamı, pazarı, agorası vb. olmazsa buraya “kent” denmiyordu. Şimdi Bursa’ya bakalım böyle bir nitelik sağlamak için mi bir çalışma yapılıyor? Bu çok önemli. Yani ben çocuğumu en iyi okulda, en güzel parkta, en güzel kültürel donanım içinde, müzeleriyle, insana yaraşır eş koşullar içinde yetiştirmek istiyorum. Var mı böyle bir olanağınız şimdi Bursa’da?
 
YAŞADIĞIMIZ COĞRAFYAYA SAHİP ÇIKMALIYIZ
 
 - Türk halkının geleceği ile oynuyorlar. Buna halk karşı koyacak. Ben Kuzguncuk için çalışırken çocuklarla duvar boyadık. Çocuk o duvarı boyayınca korumak için önüne geriliyor, dokundurmuyor, sahip çıkıyor. Ondan sonra bana kadınlar da geldi: ‘Bize de bir duvar’. Asıl konu insanın kendi yaşadığı coğrafyaya sahip çıkması. Ne hakları var bu kentin geleceğine el koymaya.  Siz bulunduğunuz ortama bir katkıda bulunmuyorsanız oralı değilsiniz. Bursalılar’ın demek ki hiçbiri oralı değil. Alınmasınlar ama bu çok önemli.
 
- Bu söyleşi okunduktan sonra bazı şeylerin değişeceğini umarak teşekkür ediyoruz...
  
Yorumlar (0)
Yorum yapabilmek için lütfen üye girişi yapınız!
banner100
16°
açık
banner61
banner62
banner89