Verilen acı kayıplarla Türkiye’yi yasa boğan ve ülkemize deprem gerçeğini bir kez daha acı bir şekilde hatırlatan 1999 Gölcük Depremi’nin ardından 25 yıl geçti.
25 yılın ardından yeniden gündemde olan deprem gerçeğini ve depreme dirençli şehirleşme çalışmaları adına atılan adımları konunun uzmanları değerlendirdi.
Serdar Atilla Erdem (İnşaat Müh. Odası Bursa Şb. Bşk.)
Alınan önlemlerde inşaat mühendislerinin önereceği projeler ve yapacağı icraatların öncelenip ona göre tedbirler alınması elzem olarak görülmesi gerekir. Şimdi yerel yönetimlerde yeni bir dönem başladı. Bu yeni dönemde büyükşehir belediyemizle yapacağımız protokollerle şehrimizin yeniden güvenli tarafta kalabilmesi, daha güvenli şehirleşme yapılabilmesi adına yönetmeliğin biraz daha üstüne çıkarak bu tedbirlerin alınabilmesi için hazırladığımız önlem projelerimizi büyükşehir belediyemizle görüşüp, protokollerle canlandırmak istiyoruz. Deprem, önlem alınabilecek bir durum değil ancak depremlerin oluşturacağı yıkımlar önlenebilir. Deprem öncesi, deprem esnasında ve deprem sonrasında gerekli tedbirlerin alınması ile afetin yıkıcı etkileri azaltılabilir. Kentlerimizin anayasaları ve gerekli kentsel dönüşüm çalışmalarının bir an önce hazırlanıp hayata geçirilmesi gerekiyor.
Şeref Demir (İMSİAD Yön. Krl. Bşk.)
Depremlerden sonra çıkarılan yeni yasa, yönetmelikler yapılarda dayanıklılığı arttırsa da maalesef riskli yapı stoğu hala 6-7 milyonla ifade edilmekte. Riskli yapı sahipleri can güvenliğini ön planda tutması gerekirken, maddi kazancı ön planda tutmayı tercih etmektedir. Riskli yapı stokunun bertaraf edilmesi için toplumun her kesiminin elinden gelenin fazlasını yapması gerekir. Öncelikle dayanıklı yapılara kavuşarak, can güvenliğini sağlamak, mal kaybını en aza indirerek ekonomiye olan olumsuzlukları ortadan kaldırmak, sağlam yapılarla toplumun huzurunu artırarak insanların depreme karşı daha hazırlıklı ve güvende hissetmelerini sağlamalıyız. Sağlam konut imalatının önemi, her geçen gün daha da artmakta. Bu nedenle, eğitim ve farkındalık çalışmalarının yoğunlaştırılması büyük önem taşıyor.
Mehmet Yıldız (Jeoloji Müh. Odası G. Marmara Şb. Bşk.)
Daha öncesinde yapılamayan zemin etüdü çalışmaları 17 Ağustos Depremi’nin ardından çıkarılan yönetmeliklerle hayata geçirilmeye başlandı. Yapıların kısmen daha fazla mühendislik hizmeti almış olduğunu görüyoruz. Geçtiğimiz yıl yaşadığımız 6 Şubat depremlerinde bir, iki yıl önce yapılan binaların da yıkıldığı, hasara uğradığı ve hatta çok ciddi can kayıplarının yaşandığını da gördük. Yani yalnızca bu yönetmelikleri çıkarmak yeterli olmuyor. 6 Şubat’ta yaşananlar kontrol anlamında da zafiyetlerimiz olduğunu bize ispatlamış oldu. Bu anlamda jeoloji mühendisleri olarak bilimin bizlere verdiği güçle ciddi çalışmalar yürütüyoruz. Bu çalışmalarımızı daha da geliştirerek kontrol safhalarında daha etkin rol almalıyız. Örneğin kentsel dönüşüm çalışmalarında zeminle ilgili durumun net olarak ortaya konulmaması bizlere yine yıkımları getirecektir.
Şirin Rodoplu Şimşek (Mimarlar Odası Bursa Şb. Bşk.)
Yönetmelikler, uygulamalar, denetimler bazında iyileştirmeler elbette var ancak bu düzenlemelerin takibi ve denetlemeler gerçek anlamda yapılamadı. Zeminden başlayarak, proje üretimine sonra da yapının denetimine geçen mekanizmanın doğru bir şekilde denetlenerek gerektiğinde cezalandırmalar yapılarak sonraki hataların önüne geçilebilir. Tolere edilebilir hataların dışında hata yapan herkesin sektörden el çektirilmesi gerekiyor. Bunlar hayati öneme sahip konular. İmzacı şantiye şefleri ve arada sırada şantiyeye gelen yapı denetim mekanizmaları ile biz hala sağlam binalar bekliyoruz. Halk dilinde ruhsatlı olarak nitelendirilen yapılan maalesef güvenli olduğundan bahsedemiyoruz. Bu işin denetleme mekanizmasının aktif ve doğru bir şekilde çalışıyor olması gerekiyor.
Oktay Altun (Yapı Denetim Kuruluşları Birliği Gn. Bşk. Yrd.)
Bizim sektörümüz de her alanda olduğu gibi yaşanılan tecrübelerle gelişiyor. Yaşanan her deprem afetinde sektörümüzdeki teknik insanlar ya da yönetmeliklerde yaşanan gelişimleri görüyoruz. Kahramanmaraş depremlerinin ardından da bu gelişmeler yaşandı. O bölgede yaptığımız tespitlerde şu andaki sistemde kontrolsüz olan noktaların bir tanesinin demir izleme sistemi olduğunu gördük. Bu depremlerin ardından İnşaat Demiri İzleme Sistemi (İDİS) kurulmaya başlandı. Yönetmeliklerde ek maddeler oluşturma suretiyle değişiklikler oldu. Eksik kalan yanlarımız da var. Örneğin şu an bir şirket kurarak yaklaşık 15 daireli bir projeyi inşa edebiliyorsunuz. Hatta bu projeden 10 tane yapma yetkiniz var. Bu yetkilerin daha da azaltılması gerekiyor. Bursa’da 3 bine yakın inşaat firması var. Bu firmaların arasından sürekli inşaat yapanlar daha avantajlı hale gelmeli ve hatta farklı alanlarda çalışanlar birbirlerinden ayrılmalı. Bir de hala teknik personeli olmayan firmalar var. Bu firmalar ve yapıları denetlenmeli. Depremin yıkıcı etkenlerinden kurtulmanın en doğru yolu imar planlarının doğru yapılması.
İlker Tokdemir (Harita ve Kadastro Müh. Odası Bursa Şb. Bşk.)
Olası büyük Marmara depreminin eli kulağında. Peki ne yapmalıyız? AFAD’ın simülasyonlarında bir ilde deprem olduğu zaman diğer ilin ona yardıma gitmesi vardı ancak 6 Şubat’ta 11 ilde birden deprem olunca doğal olarak Türk Kızılay ve AFAD’ın ilk günde müdahale şansı olmadı. Bu işin yerelde çözülmesi gerektiğini düşünüyorum. İlçe belediyeleri AFAD’ın koordinasyonunda, AFAD ve Türk Kızılay’a bilgi vererek kendi çadırlarını, sahra mutfaklarını, arama kurtarma ekibini, gerekli tüm teçhizatını depolarında bulundurmalı. Bir de kentler içerisinde bulunan ve afet durumlarında toplanma alanı olarak gözüken parklara kanalizasyon, duş giderleri gibi zorunlu sistemlerin hazır hale getirilmesi gerektiğini öngörüyoruz.
Eda Demir (Peyzaj Mimarları Odası Bursa Şb. Bşk.)
Dünyada olduğu gibi ülkemizde de birçok kentsel donatı firması, kentlerimizin ortak kullanım materyallerini olası depremlere uyarlama çalışmalarına başladı. Bu da aslında ders aldığımızın bir göstergesi. Şu anda tüm yerel yönetimler ve kamunun dirençli kentler üzerine çok ciddi çalışmaları var. Bizim meslek disiplinimiz anlamında maalesef henüz yeterli çalışma yok. Dirençli kentler oluşturabilmemiz için şehirlerde oluşturulan yeşil dokuların, toplanma alanları ve deprem parklarının olası afetlere hazır hale getirilmesi gerekiyor. Yönetmelikler hazırlanırken peyzaj mimarlığı meslek disiplinine de yer verilmeli. Şu anda odamız olarak Bursa’da bir deprem parkı çalışmamız mevcut. Bursamız maalesef yoğun kentleşme içerisinde toplanma yerleri çok az olan şehirlerimizden bir tanesi.
Güngör Armutlu (Jeofizik Müh. Odası Bursa Şb. YKÜ)
Meslek disiplinimiz 1999 depreminden sonra kamuoyunda tanınmaya başladı. Bu depremin ardından insanlarımız zemin etüdü terimi ile tanıştı. Televizyonlarda, farklı mecralarda deprem gerçeği konuşulmaya başlandı. Depremler yalnızca gerçekleştiği bölgede hasar bırakmıyor. Zemin koşulları ve depremin büyüklüğüyle alakalı olarak farklı uzaklıklardaki yapılara da zarar verebiliyor. Biz farklı depremleri yaşadıkça masaya farklı konuları yatırabiliyoruz. Demek ki bizler riskleri biliyoruz, tehlikeyi de biliyoruz ancak masaya yatırdığımız konuların denetim ve uygulamasını yeteri kadar yapmıyoruz. Yalnızca zemin araştırmaları ile kentleri güvenli hale getiremeyiz. Doğru planlamalarla, riskleri de bu planlara eklersek daha düşük yoğunluklu, daha az riskli kentler ortaya çıkarabiliriz.