Çok biliyoruz
Bizim ülkemizin enteresan sıkıntılarından biri çok bilmek diye düşünüyorum. 20 yıldır ticaretin içindeyim, 20 yıldır gayrimenkul satıyor görünsem de aslında bunca yıldır yaptığım iş ana hatlarıyla süreç yönetmektir. Süreçleri doğru yönetebilmek için ise problemi analiz etmenin önemine inanırım, bundan dolayı da konuşmaktan daha çok dinlemeye çalışırım. Verdiğim eğitimlerde ve seminerlerde de konuşmaktan çok dinlemenin daha önemli olduğundan bahsederim. Çünkü dinlemeyi beceremediğimiz noktada çözüm üretemeyeceğimiz de aşikardır. Tabii iş dinlemeye gelince çoğu zaman karşı taraf kendisine bir konuşma alanı açıldığından anlattıkça anlatır. Kendi adıma gayrimenkul haricinde hiçbir konuyu bilmiyormuş gibi davranırım, az çok bilgim olduğu konularda bile net ve yüksek perdeden fikirler beyan etmemeye özen gösteririm. Bildiğimi göstermeye uğraşırken bilgisiz olduğumu gibi bir izlenim bırakmak istemem.
Bir bankacıya bankacılığın temel esaslarını anlatmam, bir gazeteciye nasıl gazetecilik yapılacağından bahsetmem, bir tesisatçıya nasıl iş yapacağını söylemem, bir şirket sahibine nasıl şirketini yönetmesi gerektiğini dikte etmem. Gelgelelim ben yapmam da gayrimenkul ile ilgili çok şey anlatırlar bana ve meslektaşlarıma. Fiyatların ne olacağını, bir gayrimenkulün nasıl pazarlanması gerektiğini, bir mülkün nasıl fiyatlanması gerektiğini, nasıl pazarlık yapılacağını, neye göre hizmet bedeli alınması gerektiğini ve daha bir sürü gayrimenkulün pazarlanmasıyla alakalı konuda yüksek perdeden bayağı yönlendirme alırım. Çoğu zaman ses etmem çünkü aslında tüm bu yönlendirmeler kiminle çalışılır kiminle çalışılmaz noktasında çok net işaretler verir. Ticarette şunu gördüm ki az bilip çok bildiğini sananla iş yapılmaz ve tüm bu konuşmalar karşımdakinin neyi bilip neyi bilmediğini net bir şekilde masaya koyar. Bu sebeple paha biçilmez bir bilgi kaynağıdır karşımdaki kişinin konuşması. Şunu gördüm ki gerçekten konuyu bilen soru sorarak aklındaki soru işaretlerini ortadan kaldırmaya çalışırken, az bilen ise beni ikna etmeye çalışır. Oysa atıyorum fiyatı 3 milyon lira olan bir mülk için bir meslektaşımın 4 milyona ikna edilmesinin hiç kimseye faydası yoktur, çünkü hiçbir alıcı o topa girmeyecektir ve sonuçta orası işlem görmeyecektir. İstisnai ve kulaktan dolma duyumların da bir önemi yoktur bizim piyasada. Piyasanın güncel gerçekleri vardır ve o gerçekler ile piyasa yürümektedir. Fiyatları manipüle edemezsiniz, belki birilerini kandırıp istisna yaratabilirsiniz ama bir gayrimenkul danışmanının iş tanımında birilerini kandırarak gayrimenkul satmak yoktur. Bu sebeple de olmadık hayallerin peşinde gitmeyi tercih eden gayrimenkul danışmanlarının bu piyasada yeri yoktur. Birilerini kandırarak, birilerini dolandırarak, birilerinin hayallerini ve parasını çalarak bu sektörde kalıcı olamazsınız.
Bu çok bilme hastalığı sadece gayrimenkul sektörüne de özel değildir. Çoğu kişinin her şeyi bildiğini düşündüğü ortamda hepimiz farklı farklı sektörlerde aynı sıkıntıları yaşamaya devam ediyoruz ve muhtemel yaşamaya da devam edeceğiz. Çünkü bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmayı ve bu da yetmezcesine başkalarını kendi inandıklarımız konusunda ikna etme merakımızı bırakmamız kolay olmadığından bu böyle devam edip gidecektir. Çok konuşmanın ticarette iş yapmanın temel unsuru olarak kabul edildiği bir kültürde bilgisizliğimizi çok konuşarak ortadan kaldırma saplantımız sebebiyle her söylediğimizi değişmez doğrular olarak görmeyi bırakmadığımız sürece de devam edecektir.
Neyse ki ticaret yaptığımız veya ticaret yapmak için yola çıktığımız herkes bu noktada değil de doğru insanlarla karşılaşıp doğru işlere imza atma şansımız oluyor. Belki de gayrimenkul sektöründe beni en çok tatmin eden şeylerin başında doğru bir süreç yönetip sonuca ulaşmak geliyor ki sektörde isim yapmış hemen hemen tüm gayrimenkul profesyonellerinin ortak noktalarından birinin bulduğunu görmek beni mutlu ediyor.
Konut ve yapı sektörünün hangi ayağında bulunuyorsanız bulunun düzgün ticaret yapabileceğiniz, yaptığınız işe saygı gösterenler ile iş ortaklıkları kurabilmeniz dileğiyle…