Kalafat ayrıca ahşap konut yapı sistemine geçilmesinin Türkiye gibi bir deprem ülkesi için de büyük önem arz ettiğinin altını çiziyor. Çözüm ise basit, ahşap konut sistemine geçiş için şehirlerin yüzde 1’ini planlamak yeterli.
Üstelik kentsel dönüşüm de dahil ahşabın dönüşümünde fire yok!
Röportaj: Nagihan GÖRKEN
Sayın Erkan Kalafat, sizi tanıyabilir miyiz?
1989 Hacettepe Üniversitesi Ağaç İşleri Endüstri Mühendisliği Bölümü mezunuyum. Aslen Trabzonluyum. 1985 yılında ailem Bursa’ya göç etti. Aslında doğru da karar vermişiz. Bursa, İnegöl özelinde ahşabın merkezi. Ben 1989 yılında mezun olduktan sonra hayatımın tamamını ahşapla geçirdim. Hâlâ da öyle. Emekli olmamıza rağmen ahşaptan emeklilik mezarda diyoruz.
AHŞAPDER ile ilgili bize bilgi verebilir misiniz?
Ahşap Sanayicileri ve Profesyonelleri Derneği’nin (AHŞAPDER) kurucu başkanıyım. 2019 yılında Bursa merkezli kurduk derneği. Aslında dernekler ya SİAD olarak kuruluyor ya da profesyoneller kendi aralarında teknik dernekler oluşturuyor. Ahşap sektöründe iki tarafın bir araya gelmeye ihtiyacı vardı. İş insanlarını ve profesyonelleri bir araya getirmek üzere derneği kurduk. Yaklaşık 70’e yakın üyemiz var. Üyelerimizin bir kısmı akademisyen bir kısmı iş insanı ve bir kısmı da profesyonel. Üyelerimizi seçerek alıyoruz. Derneğimiz topluma faydalı olmak üzere hizmet veriyor. Aidatımız da yok. Millet menfaatine hareket eden bir derneğiz. 2019’da kurulduk, 2020 yılında pandemi başladı. Ama oturmayalım dedik. Yaklaşık 70’e yakın sanal toplantı yaptık bu dönemde. Sanırım Türkiye’de bir rekordur bu.
Ahşap bugün hangi alanlarda kullanılıyor? Nerelerde ön plana çıkıyor?
Ahşabın temini açısından Orman Genel Müdürlüğü’ne bağlıyız. Ağaca muhtacız. Çünkü kompozit malzemeleri çok doğal olmamaları nedeniyle biz önermiyoruz. Ormanlar bize direk veriyor (elektrik vs.), odun veriyor, tomruk veriyor, kağıt veriyor, defne yaprağından bal ormanlarına kadar ormanın pek çok yan ürünü var görülmeyen. En çok hangi alanda derseniz, Türkiye’nin ihracatını ve katma değerli ürün üretmesini düşünürsek mobilyada… Mobilya, en büyük ihracat kalemimiz. Yine sunta, MDF grubunda Avrupa’da birinci, dünyada üçüncü sıradayız. Çok büyük tesislerimiz var. Ancak biz o tesislerin kurgularında da bazı hatalar yapıldığını düşünüyoruz. İhracatımızı artıran bir sektör ancak ham madde varlığımızı tamamen dışarıya uygun fiyata satma durumunda olan bir sektör. Bence o sektöre de bir dur denilmeli. Çünkü bizim ormanlarımız aşağı yukarı 1.6 milyar metreküp. Bunun yıllık büyümesi, yani ağacın doğal olarak yıllık büyümesi 40-45 milyon metreküp. Bu büyüyenlerin de yaklaşık yarısı kesilip, piyasaya arz ediliyor. Yani 20 milyon metreküp civarı. Son yıllarda 30 milyon metreküplere doğru zorlanıyor. Bu da ormansızlaşmayı getirir mi diye bir korku var. Bu 20 milyon metreküpün 10 milyonunu o yarı mamul ürünler kullanıyor ki yanlış. Örneğin 10 liraya alınan ürün, 11-12 liraya satılıyor. Oysa bunu mobilyaya dönüştürebilirsek ki mobilya çok katma değerli bir ürün, o 10 liralık ürünü 40-50 liraya satmış olacağız. Yarı mamul ürünleri ve desteğin tamamını mobilyaya kaydırmalıyız. Mobilya grubu GSMH’deki açığı kapatan bir sektör. 700 milyon lira ithalatımız varken, yaklaşık 4 milyar lira ihracatımız var. Muazzam bir açığı kapatıyor.
Ahşabın Bursa/Türkiye ve dünyada kullanım oranları nedir?
Biz ahşap konut sistemine geçilmesini öngörüyoruz. 80 milyon insanı ahşap evlerde oturtmak istersek bir 20 milyon metreküp daha ahşap talebi olacak. Onunla ilgili Türkiye’de biraz ağaç açığımız var. Aslında dünyadaki ormanlardan az değil ormanlarımız. Dünyada yüzde 27, Türkiye’de ortalama yüzde 28 ormanların kapladığı alan. Finlandiya, Kanada, ABD gibi ülkelerde orman ürünleri sektörü çok hızlı. Dünyanın en büyük ahşap satıcıları bunlar. Aynı zamanda ahşap konut sisteminde oturuyorlar. Bir tane ağaç kesiyorsanız 3 tane ağaç dikmeniz gerekiyor. Bizim yıllık 20 milyon metreküp bir üretimimiz varsa, bu yaklaşık 30 milyon ağaca tekabül ediyor diyelim. Bu 30 milyon ağaç yerine her yıl 90 milyon ağaç dikmemiz lazım. Ormanlarımızı artırmamız gerekiyor ki yarın ahşap konut sistemine geçtiğimizde, ağacımız yok hadi ithalata başlayalım dersek bu sefer GSMH’yi artırmış olacağız. Kendi ağacımızla kendimizi besleyebilecek durumdayız. Yerel malzeme ile inşaat halledebilmek en güzelidir. 1 metreküp ağaç yaklaşık bir ton karbonu hapsediyor. Ağaç kesildikten sonra da oksijeni depolamaya devam ediyor. Yani binalarımızı ahşaptan yaparsak duvarları karbonu hapsetmeye devam edecek. Şu an inşaat sektöründe beton çok fazla kullanılıyor. Ahşaba harcanan enerji betona göre 3’te bir ya da 4’te bir. Ahşap, kentsel dönüşümlerde de değerli malzeme. Ahşabı söktüğünüzde başka yerde kullanabiliyorsunuz. Ahşapta fire yok. Oysa betonarmeyi yıkmak ve yok etmek için ayrı enerji lazım. Sektörü ahşaba dönüştürürken bunun altyapısını da oluşturmamız lazım.
Ahşap artık konut ve yapı inşaatlarında da kullanılıyor. Ahşabın bu şekilde kullanılmasının teşvik edilmesi için neler yapılmalı?
Yapı sektöründe önce kafaları değiştirmemiz lazım. Biz yaklaşık 100 yıldır beton ile çalışıyoruz, 1940’lardan sonra bu daha yoğun bir şekilde devam etti. Eğitimlerimiz de betonarmeye döndü. İnşaat mühendisine de ağaç işleri mühendisine de ahşabın statiğini yaptıramıyoruz. Şu anda eğitimden başlamak üzere bu statik konusunu çözecek faaliyet içine girmemiz lazım. Yöneticilerimizin kafasında ahşapla ilgili çok soru var. Bunları karşılıklı oturup çözmemiz gerekiyor. Ahşap yanar mı, çürür mü, orman yeter mi ya da ahşaptan yüksek katlı bina olur mu gibi birçok soru var. Ahşap yüzyıllardır bunlara karşılık vermiş zaten. Atalarımızın tamamı ahşapta oturmuş. Boğazdaki yalılara bakıyorsunuz, ayakları suyun içinde olmasına rağmen 600 yıldır ayakta. Yurt dışında da çok eski ahşap ibadethaneler var. 15 kata kadar rahatlıkla ahşap binalar yapılabiliyor. İnşaat mühendisleri ve mimarlarla toplantılar yapmamız gerekiyor. Korkularımızı atmamız lazım çünkü dünya buraya gidiyor. Deprem konusu önemli. 1999’da 17-18 bin vatandaşımızı kaybettik. Bu insanlarımızı ahşap binalarda oturtsaydık bir tanesini bile kaybetmezdik. Dünyada ahşap binalardaki deprem olayına baktığımızda ölüm oranı sıfıra yakın. Türkiye’deki ölüm oranlarına baktığımızda ve deprem/yıllar bazında istatistik yaptığımızda her yıl bin 100 vatandaş kaybediyoruz. 1900’lü yıllardan 2000’li yıllara kadar alın ortalamayı bin 100 kişi kaybetmişiz. 1999’dan sonra büyük bir deprem yaşamadık. Depremin 23. yılı olacak ve istatistiksel anlamda bu 23 bin kişi demek. Göz göre göre bu kadar insanı kaybedeceğiz. Bakın ABD örneğini veriyoruz. Yüzde 90’ı ahşap evde oturuyor. Kaliforniya bölgesi var. Kuzey Anadolu fay hattı ile aynı özellikte fay hattı var orada da. O yüzden insanların yüzde 99’u ahşap evde oturur. Hortumlar evlerini yerinden koparır ama yeniden kurarlar çünkü önemli olan insanın ölmemesidir.
Bir de arsa yeter mi konusu var. Biz rant oluşturmak için şehrin merkezine herkesi topluyoruz, dikey yerleşiyoruz. ABD’de insanlar iki katlı evlerde oturuyorlar ve araziye yayıyorlar. Arazileri de yetiyor. Türkiye’de de arazi yeterli. Şehrin nüfusunu 4 kişilik aile olarak sayın ve bölün, herkese arsa vereceğim deyin 200 metrekarelik, ne kadarını kaplıyorsunuz biliyor musunuz? İstanbul hariç yüzde 1’ini kaplıyorsunuz. Haydi en fazla yüzde 1,5 olsun. Bakın şehrin yüzde 1,5’nu planlayamadığımız için bu kadar insanı kaybediyoruz. Biz yüzde 1’i planlayamayan yöneticiler yüzünden ölüyoruz.
Bizim yüzde 30 orman arazimiz var. Yüzde 27-30 arasında tarım arazimiz var. Buralara dokunamıyoruz. Dokunulmasın zaten hatta büyütelim. Bunun dışındaki yüzde 40’ı niye planlayamıyoruz. Kalan arazinin yüzde 1’nin planlayamayacak bir kapasitemiz mi var?
Şu anda Türk insanı 3-4 milyona ev alabilir mi? Mümkün değil. Buna nasıl çözüm üreteceğiz. Ama ahşap sektörü buna çözüm bulur. Bu 200 metrekare arsaları belediyeler üretsin ya da devlet TOKİ ile üretsin ve 5 tane örnek proje yapsın, herkese versin projeleri. Yani uygun konut üretilebilir Türkiye’de. Kafaları değiştirmemiz lazım.
Siz AHŞAPDER olarak bu noktada ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz?
Kurulduğumuz günden bu yana hiç boş durmadık. STK ve üniversitelerle görüştük. Çünkü eğitim yönünde de eksiklerimiz var. İş insanlarıyla görüştük. Çünkü çok katlı bina ihtiyacımız da olacaktır. Çok katlı bina yapmak için de bir teknoloji gerekiyor. Çok büyük fabrikalar gerekiyor. Türkiye’de tek tük şu anda. Bunların artırılması lazım. Ama bir yanda talep olacak ki ona da göre de arz başlasın. Bunlar 10 milyon euro’luk tesisler. Talep olursa iş insanları bu işe girer. Bir yandan öğrencilerin yetişmesi için çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Onların bu işi devam ettirmeleri lazım. Siyasi tarafta eksiğimiz var. Siyasi ayağımızı güçlendireceğiz bundan sonra.
Sektörünüzün sorunları nelerdir? En çok hangi noktalardan sıkıntı yaşıyorsunuz? Bunlarla ilgili çözüm önerileriniz neler?
Ahşapla ilgili olarak çok yolunda giden bir mobilya piyasası var. Ancak özellikle sabit mobilyada bilgisizlik nedeniyle sıkıntılarımız var. İşte şifonyerlerin duvara monte edilmesiyle ilgili… 3 tane çekmeceyi açtığınızda çocuk içine bindiğinde üzerine devrilebiliyor. Kanun bunu duvara monte edeceksin diyor. Çünkü yurt dışında böyle olaylar yaşandı. İkea örneğinde olduğu gibi. 26 milyon euro ödemek zorunda kaldı firma 6 çocuk öldüğü için. Eğitim sorunumuz var mobilya ve genel olarak ahşap sektörü ile ilgili. Okullu ve alaylı grubumuz var ama işler daha çok usta bazlı yürüyor. Ama dünya başka bir yere gidiyor. Bu yüzden eğitime yatırım yapmamız lazım. Akademik kadroya gelirsek orada da kendini yenilemeyen kadrolarımız var. Bilimsel yayınlarımız çok az. Ham madde ile ilgili pandemide yaşadığımız yarı mamul sıkıntılarını yaşamamak adına MDF ve sunta üreticileri kısıtlanmalı ama ticari faaliyet yapıyor bu arkadaşlar, o yüzden kısıtlamaktansa şöyle bir çözüm olmalı. Arazi verilmeli, kiralanmalı bu arkadaşlara. Kaç yıl kullanılıyorsa örneğin yıllık 10 milyon metreküp kullanılıyorsa o kadar ağaç diktirilmeli. Kontrol yine Orman Genel Müdürlüğünde olacak, böylece ana ormanlara dokunmamış olacaklar.
Siyasilerde ahşapla ilgili fikir birliği oluşmamış. Fikirlerimizi onlara ulaştırmakta sıkıntılar yaşıyoruz. Bununla ilgili çözüm önerileri oluşturuyoruz. Önümüzdeki dönemde ziyaretler yapacağız. Biraz daha siyasi baskıyı artırmamız gerekiyor.