Küresel bir kriz ile; pandemi ile mücadele etmeye başladığımızdan bu yana, mevcut sağlık, eğitim, çalışma ve sosyal yaşam alışkanlıklarımızın tümünün değişimine tanıklık etmekteyiz. Önceleri sadece barınma ve kısmen sosyalleşmek için kullandığımız evlerimiz, artık içlerinde çalışma alanlarını da barındıran ofislere, eğitim merkezlerine dönüştü adeta. Önemli pek çok yaşamsal faaliyetimizi evlerimizden gerçekleştirmeyi öğrendiğimiz bir dönemden geçmekteyiz.
Çocuklar okula gidemiyor, bizler mümkün mertebe işlerimizi daha az insanla görüşerek, uzaktan; evden halletmeye çalışıyoruz. Anladık ki evlerimizde çalışma alanları gerekli bize. Pek çok alışkanlığımızı değiştirdik, yeni hobiler edindik, yaşam alanlarımızı tekrar gözden geçirdik. Vaktimizi evlerimizde geçirdiğimiz günlerde, herkes az ya da çok yaşadıkları alanlarda bir yenilemeye gitti. Kimi daha rahat koltuklar aldı, kimi evinde çalışma masasını koyacağı sessiz ve ışık alan bir alan aradı kendine. Her mekânda kullanışlılık ve konfor olmazsa olmazımız olarak karşımızda belirdi.
Yaz boyu açık alanlarda, bahçe ve balkonlarda zamanımızı geçirdik fakat artık havaların soğumasıyla birlikte, iç mekanlara kapanacağımız kış mevsimine girdik. Kamusal alanlarda da yeni gereklilikler oluştu. Çok sayıda kişiye hizmet edecek bu mekanları; tasarımlarından düzenlenmelerine, kullanılacak temassız, sensörlü ve akıllı sistemlerden seçilecek yüzey malzemelerine kadar, salgın hastalıkların yayılmasını sınırlayacak şekilde kurgulamak zorundayız. Bu sebeple, tüm kapalı kamusal (kamu binaları, idari yapılar, sağlık, turizm, fabrika binaları, işmerkezleri vb.) alanlarda, çalışma ve bekleme alanlarında sosyal mesafeyi genişlettik, temassız geçiş ve otomatik kullanımlarla, hijyenik malzeme seçimleri ve sağlıklı, temiz havalandırma ile tekrar kurgulayıp iyileştirmelere başladık. Üretim tesisleri gibi kalabalık alanlarda düzenli aralıklarla virüs önleyici ışıklandırma sistemleri kullanılmaya başlandı, ilaçlı dezenfekte işlemleri hayatlarımızın birer parçası oldu.
Pandeminin başladığı günlerden bu yana ofislerde de bazı değişimler yaşandı. Co-working gibi toplu çalışma alanlarında ve açık ofislerde kullanıcı sayıları düşürülmek durumunda kalındı. Bir kişi için, sosyal mesafenin 1,5m ön, 1,5m arka ve birer buçuk metre de sağ ve sol yanlarında olması gerektiğini düşünürsek; gerçekte 9m2’lik kişisel alanlar gerekmektedir. Bu metrekareleri de yakalamak zor olduğundan, açık ofislerde çalışanların dönüşümlü olarak sırayla ofise gittiği, bu ofislerde çalışma masalarının öngörülen sosyal mesafelerle yeniden yerleştirildiği, mevcut toplu çalışma alanlarındaki kişi sayılarının yarıya düşürülmesi gereklilikleri ortaya çıktı. Mekânsal verimin çalışan verimine hizmetinin önemini anladık. Bazı sektörlerde evden çalışma daha yaygın hale geldi bu süreçte. Hatta belki de bu sebeple gelecekte büyük ofis alanlarına olan ihtiyaç azalacaktır.
Kalabalıklara hizmet eden binalarda asansörlerin şart değilse kullanılmaması gerektiğini öğrendik. Zira bulaşıcı hastalıkların genellikle virüslü ya da bakterili yüzeylere dokunma yoluyla yayıldığı düşünüldüğünde, ofis binalarında, mümkünse işine giden kişinin, hiç bir yere dokunmadan kendi masasına ulaşabileceği, mekan içerisinde hiçbir yüzeye temas etmeden dolaşabilecekleri şekilde düşünülüp tasarlanması gerektiği; hareket sensörlü veya kulpsuz kapıların, sesli uyarıların kullanıldığı, akıllı, robotik sistemlerin uygulandığı yeni nesil mekan ve malzeme çözümlerini arar olduk.
Kapalı alanlardan ve kalabalıktan uzak durduğumuz şu günlerde, pek çok alanda dijitalleşmeye gidilmesiyle de alışverişlerde de e-ticarete yöneldik. Alışveriş merkezlerine olan talep azaldı. Gördük ki mağazacılıkta da yeni bir tarza gidilmesi gerekmekte. Alışılagelmiş kapalı AVM’lerin değil, yarı açık veya tamamıyla açık cadde mağazacılığının kurgulanması gerekmekte. Eğer kapalı alanda bulunacaksak da, alanın hava sirkülasyonunun önemini öğrendik. İyi havalandırılmış ve camların açılabildiği mekanların tercih edilmesi gerektiğini, eğer klimalı ise de; HEPA filtrenin ve klimaların filtre temizliğinin önemini öğrendik.
Daha fazla yeşil, daha fazla gün ışığı ve daha fazla temiz havanın bina içlerine girdiği, daha yaşanabilir, daha iyi tasarlanmış iç mekanlara, daha kendimize yeten, daha farkındalıklı ve daha bilinçli bir yaşama dönüşüm başladı.